Cuma, Eylül 25, 2009

Şimdi Okullu Olduk


Dudu okula başladı. Geçen hafta fasülyeden gittiğini saymazsak, bugün ilk kez okula gitti. Okul çıkışı karşılaştığımızda, okulun nasıl gittiğini sordum. Okulla ilgili söylediği tek şey;

- 5 tane telefüse çıktık.

oldu. Tüm gün boyunca beş kez teneffüse çıkmak dışında hiç bir şey yapmamışlar anladığım kadarıyla...

Dudu'nun öğretmeni : İlk dersimiz, gün boyunca kaç kez teneffüse çıkılır. Bunu bugün uygulamalı olarak öğreneceğiz çocuklar. :)))

Pazartesi, Nisan 06, 2009

Kısa Kısa


Duru kız, sabahın kör vaktinde sıcak yatağından kalkıp (06.20) servis yolu beklediği için, akşamları yatış saati de 20.30'lara denk geliyor. Evde her akşam, "Ödevini bitirdin mi?" "Bu akşam çizgi film yok." ya da çizgi film varsa, masal yok. Resim yapacaksan, çizgi film yok, gibi çoktan seçmeli bi hayat sürüyor. Öyle akşamlardan bir akşamdı bugün. Öğretmeni bu el kadar kızanlara, sayfa sayfa alıştırma verdiği ve benim el kadar kızanım, diğer el kadar kızanlar gibi saat 12.00'den sonra eğitim mesaisini bitirmeyip eve gelmediği ve mesaisi saat 19.00'da bittiğinden, bu alıştırmaları yapmakta yemekten sonraya kalıyo. Öyle olunca da ya ödev ya çizgi film arasında gidip geliyor.
- Dur hadi anneciğim, geç kalacaksın. Bak bu akşam çizgi film yok.
- Uff yaa anne yaaa.
- Annecim uyku saatin geldi.
- Anne. Hem kreşteki arkadaşlarım, hem anaokulundaki arkadaşlarım hiç benim kadar erken yatmıyorlar.

Eh haliyle merak ediyorum bu konuyu. biraz da alaycı soruyorum.
- Nerden biliyorsun senden geç yattıklarını.
(EE bu kadar kurcalarsan cevabı da alırsın. Buyrun cevap)
- Çünkü hem anaokulundakiler, hem de Kreştekiler "ADANALI"yı seyrediyorlarmış.

Hain kadın nası kıyar, nası tavuklarla uyutur, bi ADANALI'yı bile seyrettirmezsin. Offf anne offf.

************ ----------------- **************

Sizi bilmem ama ben kek yapıldıktan sonra, yaptığınız kapta kalan çiğ kek hamuruna bayılırım. Özellikle tam sıyırmam ki çiğ çiğ yiyeyim. Bu akşam da kek yaptım, Duru'da çiğ hamurdan istedin, ona torpil geçip sıyırmadan verdim kabı. Küçük kaşığıyla kek hamurunu yerken kafasını kaldırmadan şöyle dedi.

- Sen tanıdığım en iyi annesin.

*********** --------------- ************
Şirin - Abla ne yaptın?
Ada - Bilgin giderken ev mantısı bırakmıştı onu yaptım Duru'ya
Şirin - Bilgin ne yapıyo sahi haberleşiyor musunuz?
Tam bu esnada, telefonun arkasından bi ses duyuldu. İlle burnunu sokacak, ille sohbete katılacaklar ya, valla bizim üretimler böyle oluyo.
Ayşenaz - Ne Bilgin mi? Ben onu çok seviyorum.

Evet teyzem sana sormuştuk, iyi ki cevap verdin.

not: (Bilginciğim hani vardı ya fikrin mi? Uyku vakti mi? işte aynı öyle çıktı sesi:)))) )

Cumartesi, Mart 14, 2009

miniminacık, kara koca gözlü, kıvırcık saçlı, boğmuk boğmuk kollu bir kızdı onu ilk gördüğümde. meyveli süt istiyordu annesinden ki ülkemizde süt belki de yeni yeni kutulara girmişti. Oysa onların yaşadığı ülkede sade süt değil meyvelileri bile vardı. uzun aralarla çok seyrek görüştük. 2000 yılında genç bir kız olarak geldiğinde, birbirimizi daha iyi tanımıştık. Nasıl da aklı başında, nasıl da kendinden emindi. Onu çok sevmiş, gittiğinde özlemiştim. En son yüzyüze 2005 yazında görüştük. Zaman hızlı işte; az önce telefondaki sesini duydum. Evliliğe ilk adımı atmış, sesi çok mutluydu. Herşey istediğin gibi olur, hep mutlu olursun, yolun açık olsun tatlı kuzen...

Perşembe, Şubat 26, 2009

aşenaz büyüyo...

Okuyanlar bilir, benim iki yıl önce bi yiğenim olmuştu, hatta Dudu'yu da bu senin kardeşin diye kandırmıştık. Bildiniz aşenaz... Bizim Ayşenaz bu haftasonu iki yaşını bitirecek, mini minicik el kadar bir kız. Görünüş bu ama eminim içinde bi afacan var. Annesi yani benim kızkardeşim olacak insan evladıda, bu el kadar kıza şu şiiri öğretmiş...

Saat dokuzu beş geçe
Atam Dolmabahçe'de
Gözlerini kapamış
Bütün dünya ağlamış.

Doktor doktor kalksana
Lambaları yaksana,
Atam elden gidiyor
Çaresine baksana.

Uzun uzun kavaklar
Dökülüyor yapraklar
Ben Atam'a doymadım
Doysun kara topraklar.

Hadi kızın oku şiiri diyo. Bizimki kafasını hızlıca aşağı indirip, önce selamını veriyo. sonra başlıyo bülbül gibi okumaya. İzleyenler gülmekten yerde, annesinde de bir böbürlenme sormayın gitsin. Kızım daha iki yaşında değil ama şakır şakır şiir okuyo. Laf aramızda ben de şaşkınım bu durumdan ya neyse... Geçenlerde, laf nasılsa oraya gelmiş, Ayşenaz'la annesi arasında şöyle bir konuşma geçmiş:

- Ayşenaz, sen Atatürk'ü biliyor musun?
Ayşenaz kendinden emin.
- Hı hı biliyorum.
Annesi şaşkın.
- Sen Atatürk'ü tanıyor musun yani?
- Evet tanıyorum.
- Peki kim Atatürk Ayşenaz?
- Doktorun arkadaşı....

Perşembe, Şubat 19, 2009

oi va vio

you ask me,
why it is i come to you,
when someone else is just as good.
i asked them but they said the same,
didn't even ask my name.

explain to me
just what it is you have to lose
take a minute in my shoes
don't it feel like you've paid your dues
already

i'll show you,
that all our fates are so entwined
don't lose your faith in humankind
just don't forget my state of mind
is fragile.

together,
we can enjoy the taste of dignity
as long as you believe in me
i'll show you my reality
i've seen a few.

you ask me,
why it is i come to you,
when someone else is just as good.
i asked them but they said the same,
didn't even ask my name.

another refugee

Çarşamba, Ocak 28, 2009

Yeni Yılınız Kutlu Olsun...
Yeni yılın ilk ayını doldururken, buralara bi yerlere yazdığım, bu yazdıklarımı okuyan siz sevgili okurlarım geldi birden aklıma.
Yokluğunuzda çok bi şey olmadı desem yeri... Aşenaz büyümeye devam ediyor. Dudu'nun artık okullu olduğunu biliyorsunuz. Ben de malum ekmek kavgasında:) Yazacak bi şeyler olmadı mı olmaz olur mu oldu da benim yazasılarım gelmedi. Mesela Yursema kızımız uzun süredir, mutlu yuvasında dişi kuşluk yapıyor. Bili de yakında yurtdışı yolcusu. Duru okul tatil diye babasında ve hastalanmış yatıyo. Aşenaz'ın annesi olacak kendini bilmez kardeşim, ingilizce de ingilizce diye kendini parçalıyo. Neymiş efendim Hastralya'ya gidecekmiş. Neyse bu konuyu konuşmak istemiyorum. Sonra efendim, yeni bi hastalık edindim. Kalori sayma hastalığı, malumunuz fazla sayacak param olmadığı için, kalorilerimi sayayım dedim. 1 Kg. 7.000 kaloriymiş. Tabiiiii okudum öğrendim herşeyleri. Yarın itibariyle ilk 7.000 kalorimi tamamlayıp tartıya çıkacağım. Tabi bu 7.000 kalori benim bünyede 1 kg. eksiklik yaratmazsa, kendimi fındık fıstık karamel çokomel çokokreme vereceğim. İş ev, ev iş arasındaki kısır döngüm mutazaman devam ediyor. İkimizde ( Hem işim Hem ben) bu işten çok sıkıldık ama yapacak bi şey yok. 5 yaşındaki küçük yavruma her akşam ekmek getirmek zorundayım. Gerçi Duru'ya kalsa ben çalışmasam da bize ekmek alan olurmuş. Efenim Yursemadan istermişiz, Pilgin'den istermişiz hattta Purçak'tan bile istermişiz. Haa bu arada, Purçak artık bizim orda çalışmıyo, özlediğim şeyi yaptı, evinin kadını oldu. Hoş ben istesem de evimin kadını olamam, çünkü evde kadın olunacak bi adam yok:))))) Çok arzu ettiği annelik yolunda ilk adımı attı. Hepiniz adına hayırlı olsun diyor, sağlıklı doğumlar temenni ediyorum. Bu arada, ülke nüfusunu artırmayı düşünen başka arkadaşlarımda var tabi. Onlara da hayırlısı neyse o olsun diyorum. diyeceğim o ki, bu yani. Yok yazmak istemiyo canım yine. Şimdilik selam eder, gözlerinizden öperim efenim.

Pazar, Temmuz 06, 2008

- Anne kaç gün sonaa kardeşim olacak?
- kızım ne kardeşi, konuştuk bunu. kardeş için evlenmek gerekiyodu hani.
- Anne kaç gün sonaa evleniyosun peki?
- kızım ne evlenmesi, ortada bi şi yok daha
- Ama neden yaaa.. üffff...

bi kaç gün sonra, dedesi ile anneannesi gelir, dedesi ile uyumak ister. Uyku öncesi sohbet ederler.

- Dede biliyon mu annem evlencek?
Kuvvetle muhtemeldir ki, canım babamın yüreğine inmek üzeredir. Ama bi yandan da "çocuktan al haberi" merakıyla sorar.
- Peki kızım kimle evlenecek?
- Ben bilmiyorum kimle evlencek ama.

- Dede annem evlenirse düğününe gelir misin?
- Düğün yaparsa geliriz tabi kızım, niye gelmeyelim?
- Peki senin arabanı süsleyelim mi? Gelin arabası yapalım mı?
- Olur kızım yapalım da kimle evleniyo annen?
- Bilmiyorum ama evlenecek.

Başka bi gün...
- Anne içer düğünümü istersin, dışar düğünümü?
Soruyu çok anlamamış, cevap vermiş olmak için verilmiş bi cevap;
- İçer.
- Ben dışar düğünü istiyorum. Senin düğününü de dışar düğünü yapalım. daha güzel olur...


Bi başka gün daha...
- Anne ne zaman evleneceksin.
- Annecimm niye evleneyim.
- Sen seçtiğin biriyle evlenecen de mi?
- Evet kızım.
- Eee o zaman niye seçemiyosun anne? Niye kimseyi beğenmiyorsun?
- Tabi kızım haklısın millet sıraya girdi ben de seçemiyorum. Ne bu böyle pazardan karpuz mu alıyoruz.

Bi başka gün daha...
- Duru, gel bakalım annecim.
- Ependim.
- Bak anneciğim kardeşin olsun diye evlenmemi istiyorsun değil mi?
- Evet.
- Ama anneciğim, evlensem bile kardeşin olmayabilir?
- Neden?
- Çok geç olabilir belki anneciğim. Ve eğer evlenirsem ve kardeşin olmasa bile, evlendiğim adam bizim evde yaşamaya devam eder. Bunu ister miydim?
- Olsun. Yaşasın bizimle.

Bi başka gün daha...
- Duru bak bi şey söyleyeceğim sana.
- Söyle.
- Kızım henüz evlenmeyi düşünmüyorum. Biri yok yani.
- Hımmm. peki sen evlenince iki babam olacak nası olacak öyle.
- Anneciğim senin bi tane baban var zaten. Benim evleneceğim adamın senin baban olması gerekmiyo. Ona baba demen de gerekmiyor kuzucuğum.
- Yaaa dememen mi lazım?
- Sen nasıl istersen öyle söylersin tarçınım.
- Ama ben ona da baba demek istiyorum.
- Peki tatlım ona da baba dersin o zaman. Ama bak yine diyorum ben evlenmiyeceğim henüz.
- Üff anne üfffff.....

Bugün...
- Anne hani benim adımı sen koymuştun ya.
- Evet.
- Kardeşimin adını da sen koyarsın de mi?
- ....... ( offf offff bu durum ne zaman sona erecek)

Cuma, Temmuz 04, 2008

Benle akran olanlar hatırlar (35 ila 40 yaş arası) bi zamanlar anket defterleri olurdu. hani en sevdiğin artis, en sevdiğin aktör, en sevdiğin renk, en sevdiğin şu, en sevdiğin bu, sürer giderdi. Geçenlerde aşenazın annesi olan kardeşim buna benzer bi mail gönderdi. Önce hadi be işim olmaz dedim ama, kardeş bu kıramadım:) sonra baktım eğlenceli gibi sanki. arkadaşlara gönderdim. sağolsun bi kaç tanesi cevap gönderdi. ben de onlara karşı cevap verdim. işte onlar...

1. Senin ismin: rumuz ADA
2. Biz nerde tanistik?: taşlıçay'da iki katlı bi lojman binasında, yüksek bi sedirin üstünde altın temizlenirken
3. Benim ikinci bir ismim var mi? var. hatice. ama başka başka isimlerin de var onları söylemiyorum:))))
4. Beni ne zamandir taniyorsun?yaklaşık bi 32 sene oldu sanırsam.
5. En son ne zaman görüstük?hımmm en son bi on dakka önce msn'de ondan bi yarım saat önce telefonda ve yanılmıyorsam geçen haftada yüzyüze:)))
6. Beni ilk gördügünde ne düsündün? çok küçük, üstelik kakasında kan var. yoksa çok hasta ve ölecek mi? hayırrrrrr
7. Benim yasim ? 32
8. Dogumgünüm ? ah zor soru. seninkini sibele sibelinkini sana soruyorum. böyle öküz bi ablayım işte. ama 27 aralık olmalı. sibelin ki de 7 mayıs... değil mi kız?
9. Sence senin hakkinda ne düsünüyorum? sçs... en son söylediğin buydu. neymiş efendim sçs= seni çok seviyorum. iyi, güçlü, komik, konuşkan, şaaane bi insan olduğumu düşünüyorsun.
10. Göz rengim? ela, bazen saçlarının renginde, bazen çillerinin, bazen de hareli yeşil...
11. Kardeslerim var mi? bildiğim kadarıyla iki tane...:)))
12. Beni hiç kiskandigin oldu mu? olmuştur ne bileyim. ama yok küçükken sen çok çelimsizdin. sana acımaktan kıskanmaya fırsatım olmamıştır. haa aklıma geldi itiraz ediyorum. senin plazmayı çok kıskanıyorum....
13. Seni ilk gördügümde sana söylediğim ilk seylerden birini hatirliyor musun? aguuu gıııı bıgııııı ( ağzından köpükler çıkarak)
14. Benim müzik zevkim nasildir?karışık. allahtan ben ve sibel varız:)))
15. Benim en iyi yanim ne? benim en iyi yanım ne? ne biçim bi soru bu. bişi yazıcam, sonra aklıma öteki gelecek. en iyi yanın yapmak üzere üstlendiğin işi sonuçlandıracak direyeti göstermen... bu ne be, iş görüşmesi cv'si gibi oldu. ona güvenebilirisiniz. çok iyi bi elemandır o....
16. Ben komik miyim?aile yadigarı, genlerde var. yiğeninin dediği gibi ' anne bis çok komiğiz de mi?' komiksin ama sıralama yapmam gerkiyosa kızkardeşin daha komik...
17. Ben iyi bir arkadas mi çok sevdigin biri mi yoksa sadece tanidigin biri mi ? sen benim canımsın yaaa.
18. Evimde hayvan besliyor muyum?hiç sanmıyorum. hatta gözle görünmeyen maytları bile beslemiyorsunuzdur siz. helede kız doğduktan beri evde mikrop barındırmadınız be...
19. Benim için güzel bir lakap olabilseydi ne olmaliydi? aramızdaki lakapları saymayayım burda isteren:)))
20. Beni aglarken gördün mü? Ne zaman ve neden? evet zamanları söyleyemem ama dramatik bi filmin sonunda birbirimize burunlarımızı çekerek baktığımız çok olmuştur.
21. Sence benim dostluğum senin için ne kadar önemli ? kzıım sen olmasan ben olmasam, sabah terapisini kimle yaparız.
22. Seni gerçekten kırdığım ve üzdüğüm zamanlar oldumu? küçükken bi keresinde kafama metal kültabağı atıp yarmıştın ama onu saymıyoruz de mi:)))

------------------------------------------------------------------------------------
Karşı cevap:
1. Senin ismin: Yirgun
2. Biz nerde tanistik?: Kurumus bi yerde
3. Benim ikinci bir ismim var mi? Hayir ,gobek adin yok, sen tek isimlisin.
4. Beni ne zamandir taniyorsun? 28 sene (dile kolay)
5. En son ne zaman görüstük? Bayagi oldu 2hafta once msn'de denk geldi ama yuzyuze nerdeyse 8 sene oldu.
6. Beni ilk gördügünde ne düsündün? Dogustan besiktasli oldugun ; bu kadar beyaz tene nasil koyu sac rengine sahip oldugun, birde sanki boyle ben buraya ait degilim, ne isim var buralarda zaten elimde olmadan birdenbire buyudum, abla oluverdim gibi bir durus tarzin vardi (mahsun, guzel ve yalniz)!
7. Benim yasim ? Aramizda 5 yas var!
8. Dogumgünüm ? Ah bu soruda sinifta kaldim.(Telefon jokerimi kullanabilir miyim? Ne olur? Ama hic yardimci olmuyosun)
9. Sence senin hakkinda ne düsünüyorum? Kesinlikle cilgin oldugumu!
10. Göz rengim?Koyu, siyah nescafe
11. Kardeslerim var mi? Var, hani yukarda dedim ya; seni birdenbire olgun abla pozisyonuna sokan 2 afacan.
12. Beni hiç kiskandigin oldu mu? Olmus olabilir (bizde yalan yok ablacim) evet itiraf ediyorum; boyunu ve kilonu cok kiskaniyorum!
13. Seni ilk gördügümde sana söylediğim ilk seylerden birini hatirliyor musun? Maalesef, beynim o yukarida sana anlattigim senin hakkinda dusunduklerimle o kadar mesgul oldugu icin olsa gerek.
14. Benim müzik zevkim nasildir? Kesin huzunlu, melankolik takiliyosundur, nedense seni oyun havasi dinleyip gobek atarken dusunemiyorum.
15. Benim en iyi yanim ne? Cok guvenilir olman.
16. Ben komik miyim? Kalemin komik ama bu soruyu dogru yanitlamak icin daha fazla bir arada vakit gecirmemiz diye dusunuyorum.
17. Ben iyi bir arkadas mi çok sevdigin biri mi yoksa sadece tanidigin biri mi ? Iyi bir arkadas ve cok sevdigim birisin.
18. Evimde hayvan besliyor muyum? Hayir
19. Benim için güzel bir lakap olabilseydi ne olmaliydi? Ada en guzeli bence
20. Beni aglarken gördün mü? Ne zaman ve neden? Yoo, hic sogan dograrken denk gelmemisiz ya!
21. Sence benim dostluğum senin için ne kadar önemli ? Tahmin edemeyecegin kadar cok.
22. Seni gerçekten kırdığım ve üzdüğüm zamanlar oldumu? Hayir, hic bir zaman.


1. Senin ismin: rumuz ada
2. Biz nerde tanistik?: kurucaşile
3. Benim ikinci bir ismim var mi? evet ayşe
4. Beni ne zamandir taniyorsun?valla sen hesap etmişsin, duyunca gözlerim yuvalarından oynadı. 28 yıl olmuş. ya 28 yıl olsa olmaz o hesapta bi yanlışlık var be güzelim biz buna 24 falan desek :)))
5. En son ne zaman görüstük? yüzyüze görüşmeyeli 8 yıl oldu ama sıklıkla telefonda veya msnde görüşüyoruz.
6. Beni ilk gördügünde ne düsündün? dayımla evlenecektin, çok güzel olduğunu düşündüm. hatta şöyle bi şi vardı. annemin günü vardı. sen de gelmiştin. koyu renk bi elbise giymiştin ama çok hayal meyal herşey...
7. Benim yasim ?beş yaş büyüğümsün benim. saygılar abla.
8. Dogumgünüm ? hah işte şubat ayı sonu mart ayı başı diyor ve balık olduğunu biliyorum.
9. Sence senin hakkinda ne düsünüyorum?biliyom ki. beni sefiyon sen:)
10. Göz rengim? ela
11. Kardeslerim var mi? evet kardeşlerin var. kaç tane dersen. ben beş tane biliyorum...
12. Beni hiç kiskandigin oldu mu? hatırladığım kadarıyla hayır.
13. Seni ilk gördügümde sana söylediğim ilk seylerden birini hatirliyor musun? çok hatırlamıyorum ama bana çocuk muamelesi yaptığını hatırlıyorum. oysa ki koskoca 13-14 yaşında yetişkin bi kızceğizdim. aşkolsun yaniiiii.
14. Benim müzik zevkim nasildir?muhtemelen eğlenceli şeylr dinliyorsundur.
15. Benim en iyi yanim ne?organizasyon yeteneğinin kuvvetli olduğunu düşünüyorum. ya ben bu sorulara niye cv'lere referans gibi yazıorum ki. şirine de böyle bi şey yazmıştım. :)))
16. Ben komik miyim?evet komiksin. telefonlarda çok eğleniyoruz.
17. Ben iyi bir arkadas mi çok sevdigin biri mi yoksa sadece tanidigin biri mi ? bazen çok iyi bi arkadaş tarafın, bazen de çok sevdiğim biri tarafın ağır basıyo. bi gün "iyi bi arkadaş" şapkanı takıyorsun. gün geliyo "sevdiğim biri" süveterini giyoyorsun. artık o gün ne giydiysen:))))
18. Evimde hayvan besliyor muyum?evet. bi köpenginiz var.
19. Benim için güzel bir lakap olabilseydi ne olmaliydi?elma yanak
20. Beni aglarken gördün mü? Ne zaman ve neden? yok görmedim
21. Sence benim dostluğum senin için ne kadar önemli ?kızım kaç sene olmuş nası önemli olmasın. önemlisin, sen de dostluğunda...
22. Seni gerçekten kırdığım ve üzdüğüm zamanlar oldumu? hayır.

NOT: Aşenazın annesi sen cevap yazmamışsın, kınadım şimdi seni.

-----------------------------------------------------------------------------------------

1. Senin ismin: ada
2. Biz nerde tanistik?: hükümet konağının en sıcak odasında.
3. Benim ikinci bir ismim var mi? bildiğim kadarıyla yok.
4. Beni ne zamandir taniyorsun? epey oldu. 1 yılı geçti ama çok net değil tanıştığımız tarih.
5. En son ne zaman görüstük? salı günüydü. bi icra takibi sonrası, evlenme için gerekli olan evrakları öğrenmeye gelmiştim.
6. Beni ilk gördügünde ne düsündün?ne kadar ince, zarif, naif, güler yüzlü bi kız...
7. Benim yasim ?33 (belki de 34 ama inan bana hiç öyle değilsin. yani en fazla 30 gösteriyon)
8. Dogumgünüm ? hah kaldım işte. düşüneyim bi hiç konuştuk mu bunu seninle... aslında şimdi dahili 750 çevirip "idari işler ve güvenlik amiri"mizden öğrenirdim ama kopya olur. diyecen sizin idari işler ve güvenlik amiri nerden bilsin. olur mu kız adam her şeyi biliyo. tüm çerkeşköyün doğum tarihini, seninkini mi bilemicek:))))
9. Sence senin hakkinda ne düsünüyorum?iyi şey düşünüyorsun, hissediyorum.
10. Göz rengim? ela?
11. Kardeslerim var mi?ah canım yaa. olmaz mı hem de çok. 7 sanırım.
12. Beni hiç kiskandigin oldu mu?kıskanmak değil de imrenmek diyelim. bu sağlam duruşunu, hayata tutunuşunu, gülümsemek için fırsatlar yaratmanı seviyor ve imreniyorum. senin yerinde olsam bu kadar güçlü olabilir miyim bilmiyorum...
13. Seni ilk gördügümde sana söylediğim ilk seylerden birini hatirliyor musun? gökçey çocuk yuvası. ana tema buydu.
14. Benim müzik zevkim nasildir?bunu hiç konuşmadık. işin aslı bilmiyorum.
15. Benim en iyi yanim ne? az öncede yazdım ya. olaylar karşısında yılgınlığa kapılmayan, ayakta duran, hayata gülümsemeyen güçlü yanın...
16. Ben komik miyim? kız delimisin çok komiksin. seninle çok iyi vakit geçiriyorum.
17. Ben iyi bir arkadas mi çok sevdigin biri mi yoksa sadece tanidigin biri mi ? şimdi, seni sevdiğimi bliyorsun. biliyorsun de mi? ama bazen daha sıklıkla iki lafın belini kırsak ne güzel olur diye düşünmüyo değilim.
18. Evimde hayvan besliyor muyum? hayır beslemiyorsun
19. Benim için güzel bir lakap olabilseydi ne olmaliydi? micrasını satan hatun:))) bu konuda çok başarı değilim.
20. Beni aglarken gördün mü? Ne zaman ve neden? gördüm. ne zamanını, ne de nedeni söylemek istemiyorum...
21. Sence benim dostluğum senin için ne kadar önemli ? 100.000 geçen şu ilçe sınırları için iş dşında görüştüğüm tek kişisin be güzelim. önemli olduğunu daha nası ifade edeyim.
22. Seni gerçekten kırdığım ve üzdüğüm zamanlar oldumu?hayır . hiç üzmedin beni. üzmesin de...

1. Senin ismin:BENİM İSMİM ZÜMİ
2. Biz nerde tanistik?:BENİM ODAMDAAAAAAA
3. Benim ikinci bir ismim var mi?BİLDİĞİM KADARIYLA YOK
4. Beni ne zamandir taniyorsun?1,5 YILDIR
5. En son ne zaman görüstük?2 GÜN ÖNCE
6. Beni ilk gördügünde ne düsündün?VAY BE DEVLET GİBİ KADIN, KODUMU OTURTUR VALLA DEDİMDİ
7. Benim yasim ?35
8. Dogumgünüm ?ÇOK AYIP AMA İŞTE ONU BİLMİYORUM AMA SENİN SUÇUN SÖYLEMEDİN
9. Sence senin hakkinda ne düsünüyorum?BİLMEM AMA İYİ KADINIM BEN KIZ KÖTÜ DÜŞÜNME NE OLUR BENİM HAKKIMDA.
10. Göz rengim?KAHVERENGİ YADA ELA YA SON KARARIMI VERİP DÖNÜŞÜ OLMAYAN BİR YOLA GİREMİYORUM BİR TÜRLÜ KIZMA BANA OLURMU. O GÜZEL GÖZLERE DİKKATLE ERKEKLER BAKSIN DİYE BEN ÇOK BAKMADIM ESKİRLER SONRA
11. Kardeslerim var mi?EVET İKİ TANE KIZ KARDEŞİN VAR. BAK BUNU BİLDİM AMA 12. Beni hiç kiskandigin oldu mu?EVET BAZEN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ BAZEN DE İSTERSEN EĞER BİR AŞK YAŞAYABİLME İHTİMALİNİ KISKANIYORUM
13. Seni ilk gördügümde sana söylediğim ilk seylerden birini hatirliyor musun? EVET GÖK-CEY YUVA İYİ BİR KREŞTİR BEN KIZIMI ORAYA GÖNDERİYORUM TAVSİYE EDERİM
14. Benim müzik zevkim nasildir?BAZEN MSN'DE GÖRÜYORUM DİNLEDİĞİN PARÇAYI İYİYE BENZİYOR EN AZINDAN BENİM TARZIMA YAKIN
15. Benim en iyi yanim ne?SENİN DÜRÜST VE RİYASIZ OLUŞUNU SEVİYORUM, SANA GÜVENEBİLECEĞİMİ BİLİYORUM VE SENİ SEVİYORUM. BU ZAMANDA ZOR BULUNUR ŞEYLER BUNLAR.
16. Ben komik miyim?EVET KOMİKSİN, ESPİRİ YAPABİLİYOR VE ESPİRİDEN ANLIYORSUN, SÜPERSİN YA
17. Ben iyi bir arkadas mi çok sevdigin biri mi yoksa sadece tanidigin biri mi ? SEN ASLINDA ZAMANIMIZ VE MEKANIMIZ(YANİ EVLERİMİZ YAKIN OLSA) UYGUN OLSA ARKADAŞ OLARAK KALINACAK BİRİ DEĞİLSİN. ÇOK SIKI BİR DOST OLURSUN. BUNA GERÇEKTEN YÜREKTEN İNANIYORUM AMA İŞTE BİR TÜRLÜ DÜZENLİ BİR GÖRÜŞME SAĞLAYAMIYORUZ. (AHHH MİCRA'MI SATMASAYDIM NE GÜZEL OLACADI)
18. Evimde hayvan besliyor muyum?HİÇ GÖRMEDİM ZATEN BESLESEN GELMEM SENİN EVİNE BİR DAHA. BENİM HAYVANLARLA EN GÜZEL İLİŞKİM(SENİ UZAKTAN SEVMEK AŞKLARIN EN GÜZELİ)
19. Benim için güzel bir lakap olabilseydi ne olmaliydi?SIR DAĞININ ARDINDAKİ MEÇHUL GÜZEL (ARAYAN BULUR)
20. Beni aglarken gördün mü? Ne zaman ve neden?EVET GENELDE SEN DE BENİM GİBİ KIZIN KIZIP YADA VURUP SONRA AĞLIYORSUN. ZATEN SENİN AĞLAMAN İÇİN ÖYLE ÇOK ÖNEMLİ BİR GEREKÇE DE LAZIM DEĞİL. SEN MAHALLENİN TAVUĞU ÖLSE AĞLAYACAK KAPASİTEDESİN MAŞALLAH. ALLAH DA BU HASSAS VE DUYGUSAL YAPIDAN AYIRMASIN. HAYATTA DUYGULARI HİSSEDİLDİĞİ GİBİ YAŞAMAK ÇOK ÖNEMLİ. SEN BUNU YAPABİLEN NADİR İNSANLARDANSIN. CANIM BENİM YA
21. Sence benim dostluğum senin için ne kadar önemli ?YUKARDA DA DEDİĞİM GİBİ GERÇKTEN ÇOK ÖNEMLİ KEŞKE O POZİSYONU TAM OLARAK YAKALAYABİLSEK. HELE ABLAM ÖLDÜĞÜNDE TELEFONDA BANA 'ŞU ANDA YANINDA OLMAK İSTİYORUM' DEMİŞTİN YA HALA KULAĞIMDA. BAZEN İNSANLAR BİR SÖZÜ ÖYLESİNE SÖYLER AMA KARŞI TARAFA NASIL GEÇİRDİĞİNİ VE NE KADAR ETKİ ETTİĞİNİ BİLEMEZ. İŞTE O AN BENİM KOPTUĞUM ANDI.
22. Seni gerçekten kırdığım ve üzdüğüm zamanlar oldumu?BEN ÖYLE BİR ZAMAN HATIRLAMIYORUM. İŞALLAH DA OLMAZ

------------------------------------------------------------------------------------------------

1. Senin ismin: ABLA
2. Biz nerde tanistik?: 30 yıl önceki evimizde.
3. Benim ikinci bir ismim var mi? evet SERVET.... tabi bi de ben sıklıkla sibo, sibom, abidikam da diyorum.
4. Beni ne zamandir taniyorsun? 30 yıldır tanımaya çalışıyorum
5. En son ne zaman görüstük? az önce görüştük, yüz yüze de hımm yursemanın nişanında geldin bana o vakit görüşütük şekerim.
6. Beni ilk gördügünde ne düsündün? aslını istersen, ilk ne zaman gördüğün sorusu zor bi soru. çünkü doğar doğmaz hastalanmıştın. sürekli hastanelerdeydin. senden daha çok anneannemle dedemin yüzlerini hatırlıyorum. bu yüzden de seni görmeden sevmeye, özlemeye ve gitmemen için dua etmeye başlamıştım. o günleri düşündüğümde aklıma gelen kare heidi gibi ağzını açmış, gözlerini yummuş, ağlamaktan kızarmış küçük bi kız çocuğu bedeni geliyor.
7. Benim yasim ?3o oldun 30 oldun:)))
8.Dogumgünüm ? 7 mayıs hıdırellez çocuğuuuu
9. Sence senin hakkinda ne düsünüyorum? şapşal olduğumu:))))
10. Göz rengim? kayverengi
11. Kardeslerim var mi? evet hem de iki taneee.
12. Beni hiç kiskandigin oldu mu? valla sana kalsa kıskanmadığım yerin yok. ama galiba haklısın seni çok kıskanıyorum ben yaaa.
13. Seni ilk gördügümde sana söylediğim ilk seylerden birini hatirliyor musun? şirine verdiğim cevabın aynısı. aguu gııgıı
14. Benim müzik zevkim nasildir? seçkin. değişik, keşfedilmemiş biraz melankolik...
15. Benim en iyi yanim ne? sağ yanın haahahahaaa. kötü tamam kabul ediyorum. düşündüm taşındım. pek iyi bi yanın yok onu keşfettim. hakket ha kardeşim olmasan çekilmezsin:))) en iyi yanın benim kardeşim olman, yani benim kardeşim olmasan bu hayat çok anlamsız olabilir.
16. Ben komik miyim? delimisin. en komiğimizsin. şaanne bi espri anlayışın ve ifade tarzım var.
17. Ben iyi bir arkadas mi çok sevdigin biri mi yoksa sadece tanidigin biri mi ? sen benim canımsın, bebeemsin, kardeşimsin, dostumsun...
18. Evimde hayvan besliyor muyum? kumral kalorifer böceği beslediğinden şüpheleniyorum. ama emin değilim.
19. Benim için güzel bir lakap olabilseydi ne olmaliydi? tiyzee
20. Beni aglarken gördün mü? Ne zaman ve neden?evet. bizim evde malzade için...
21. Sence benim dostluğum senin için ne kadar önemli ?senin bilemeyeceğin kadar çok önemli. iyi ki yanımda yöremde, elimin ulaşabileceği bi yerdesin. ya biraz daha sık gelsen bana ne güzel oalcak.
22. Seni gerçekten kırdığım ve üzdüğüm zamanlar oldumu? kırmadın ama üzdüğün zamanlar olmuştur herhalde. bilmem hatırlamıyormu.


1. Senin ismin: rumuz: sabahlara dayanamam osman aga
2. Biz nerde tanistik?: Bizim evde olabilir mi? e tabi ben gelmeden önce sizin evdi. o garip saçlı kadın ile kaknem suratlı senin
3. Benim ikinci bir ismim var mi?olduğu üzereine çeşiti rivayetler var. ki birine ben de tanığım ama burada söylemenin ne anlamı va rki...
4. Beni ne zamandir taniyorsun?30 mu desem demesem mi, herşeyi tüm çıplaklığı ile anlami var ki. 23 yıldır tanıyorum seni.:')
5. En son ne zaman görüstük?Yursemannın nişanı vardı. Hani o herkesin arkamdan konuştuğu gün var ya o zaman. Yok ben ne garipmişim, neden öle giyinmişim, ve sen bu sipekilasyonlara hic cevap vermedin, kimbilir belki onlarla, ellerinizde viski kadehleri ile haha hihi haahaha hihihi gülerek beni anmışsnızdır.
6. Beni ilk gördügünde ne düsündün?beni kimse, yani ben gelmeden önce bilgilendirmemişti. Evde iki tuhaf şahıs var, onlara rakip gidiyorsun diye kimse öle bişi dememişti. geçmiş zaman hatırlamıyorum. Hem o zmanalar ben aptal gibi bişeydim, hatrlarsan...sahi ben neden öleydim....
7. Benim yasim ?ben 23 isem sen de 30 oluyosun değil mi? Ama söylentilee göre ki bunlar tamamen asılsız iddialar, 30'a 37. ben 30 isem sen 37 oluyosun, ayy senin zeka seviyen düşmüş bunlar ne biçim soular kardeşim. alla sana zihin açıcı bişeyler versin. Bu arada ben annem ile babamdan şüpheleniyorum neden mi ne malum bizi nüfusa günü günüe yazdırdıkalrı. Kııızııııımmmmmm akllın ı bir çalıştırrrsaaanaaaaa belki beni nüfusa ben doğmadan önce yazdırdılar, olamaz mı? ben doğmadan 5 sene önce yazdırmış olabilirler bence bunu araştıralım. Yoksa benim kemik yaşım 30 ama zeka yaşım durununkine denk, burada bir tuhaflı yok mu sence deeeeee
8. Dogumgünüm ?19 ocak 1971
9. Sence senin hakkinda ne düsünüyorum?Bence beni kıskanıyorsun, hep öyleydi, öyle de olacak. 10. Göz rengim?ela
11. Kardeslerim var mi?var, ne oldu ki sen iyi misin yahu... hafızanı mı kaybettin
12. Beni hiç kiskandigin oldu mu? ya ben senin neyini kıskanacam be kadın, neden kıskanacamn seni, bir bana bak bir sana bak neden kıskanayım seni
13. Seni ilk gördügümde sana söylediğim ilk seylerden birini hatirliyor musun? Sen de burada mı oturuyorsun? Ne kadar kalacaksın? Annenler burada kalmana bişey demezler mi?
14. Benim müzik zevkim nasildir?ya böle soru mu olur . zevk işte adı üstünde tartışılır mı iyi ya da kötü diye. ama seni mi kıracam iyidir.
15. Benim en iyi yanim ne?Götünün benimki kadar büyük olmaması.O sebeplen de zeki bir insansın. yardımseversin, insanlardan borçlarını istemezzzssiiinnnn... mesela senin için hayatta paranın lafı olmaz. Misal ben senin kredi kartından 600 kusur yetale harcama yapmışım, misal işte, sen onu hayatta benden istemezsin. halbuki beni tanıyorsun, maddi durumum en az manevi durumum kadar boktan ama sen istemeyeceğin için o öle gider. ben de unutkanım son zamanlarda unutuveriyorum bak mesela az önce yazdıklarımın hepsini unuttum.
16. Ben komik miyim? evet zaman zaman değil çoğu zaman oluveriyor.
17. Ben iyi bir arkadas mi çok sevdigin biri mi yoksa sadece tanidigin biri mi ? Çok değişir cevabı, ayın 22'sine göre değişir. hesap kesimlerine göre değişir. aybaşları aysonlarına göre değişir.
Ama sen hem iyi bir arkadaş, hem iyi bir abla, hem iyi bir dost, hem hepsisin, ama yılmazın ablası kadar zengin olsan da hiç fena olmazdı.
18. Evimde hayvan besliyor muyum?evet. uzun bir süre beni beslemiştin unuttun mu
19. Benim için güzel bir lakap olabilseydi ne olmaliydi?lahavlevearkadaşları (bu senn espirindi ne kadar spiritüelsin gör)
20. Beni aglarken gördün mü? Ne zaman ve neden?sen mütemadiyen ağlıyorsun, birinde görmesem birinde mutlaka gördüm. nedenli ve nedensiz
21. Sence benim dostluğum senin için ne kadar önemli ?hımmmmmmm ya burada çok önemli desem inanacak mısın? Millete benim üzerimden neden caka satmaya çalışıyorsun.
22. Seni gerçekten kırdığım ve üzdüğüm zamanlar oldumu?Çok, çok kırdın beni. kırılınca zaten çok insani olarak üzülüyorsun. ben şöyle hasta bir tip görmedim mesela beni çok kırdı, acayip komik bişii, beni kırdı anlıyor musun, hahaha. Sen manyak mısın? Artık hiç bişi saklamayacağım beni çok kırdın. doğduğum günden beri hem de ahhhhyyyyyyyyy

Perşembe, Haziran 19, 2008

Bi sonraki macera:)

19 Mayıs'taki üç günlük tatili fırsat bilip, kızkıza bir de Emre. Kızkıza dediysem valla öyle. Ben, kızım Duru, Şirin kızı Ayşenaz, Annem küçük kızı Sibel, altı kız bir de başımızda erkek olarak Emre. Bilmezsiniz siz, biz başımızda erkek olmayınca sokağa çıkmayız:))))

6 saat sürmesi gereken yol, Geyikli'de uzayan feribot kuyruğu nedeniyle 9 saat sürdü.

İlk durağımız Ecebat iskelesiydi.


Sonra ki durak Geyikli iskelesi olacaktı ki, kuyruk sebebiyle Geyikli kırsalı idi. Bizimkiler bunaldı, indiler kırsala.

Sonra ki durak iskele önündeki çay bahçeleri idi. Ondan sonra iskele ve feribot. Bozcaada'ya vardığımızda perişan haldeydik. Tatil boyunca bizim kızların teyzesi olacak sibel adlı şahıs, Duru'yu Ayla Hoca, Ayşenaz'ı da Ademnaz olarak çağırdı. Neden mi? Efendim bi zamanlar, yaşı geçkinler bilir TRT4'te açıköğretim dersleri vardı. İngilizce dersini yapan, bi hanım vardı. Hani hafif tombul ve küt saçları olan. O kadının adını hatırlayamazdık ama aynı dönemde benim Sosyal Bilgiler Öğretmenim vardı(kulakları çınlasın) adı Ayla. ona benzetirdik, ne zaman o açıköğretim ingilizce dersini hatırlasak, oradaki küt saçlı kadına Ayla Hoca derdik. Şimdi diyeceksiniz ne ilgisi var. Ya Duru'nun hiç suçu yok, saçını küt kestirmiştim. Yani Ayla Hoca ile tek benzer yanı ikisinin de saçının küt olması...


İşte bu da Duru'nun teyzesinin deyişiyle Ayla Hoca hali:)))
Gelelim Ademnaz'ın sebebine. Benim tatlı teyzem saçsız doğdu. Doğduktan bu yana yıl geçti ama hala ele avuca gelir bi saçı yok. yani kel biraz. efenim bu kızdan çok erkeğe benziyomuş, o yüzden ayşenaz değil ademnaz olmalıymış...


Bu da bizim ayşenaz. Valla şapkasız fotosunu aradım ama bulamadım. o sıcakta annesi olacak kadın "aman abla rüzgar yer" diye kafasını açmadı bi türlü. şimdi düşünüyorum da acaba "rüzgar yer" bi bahaneydi de, kızının kelliğini mi saklamaya çalışıyordu:))

Ayşenaz bi dakka durmadı yerinde, kurtlu peynir gibi, bi oraya bi buraya saldırdı. 4 koca kadını peşinde maymun yaptı. Haftasonu havanın bu kadar güzel olacağını düşünmediğim için, yanımda denizle ilgili (bi güneş kremi o da çocuklar çok beyaz diye) hiç bi şey almamıştım. Ayazma gittiğimizde herkes denizdeydi, üzüldüm doğrusu. Duru denize gireyim diye diretti. Annecim bikinini almadım dedimse de; öyle mutsuz oldu ki, büktü boynunu... Baktım çok üzülüyor, "annecim mayon yok, kilotla girer misin" dedim. Ooooo ben der demez, bi yandan denize doğru koşmaya, bi yandan da elbisesini çıkarmaya uğraştı. Allahın köylüleri gibi, saldım çocuğu denize:) ama valla ben elbiseyle girmedim, tamam kabul Duru'yu tutacağım diye paçalarım biraz ıslanmış olabilir ama tamamen girip çimmedim yani:)))

Adet yerini bulsun diye rüzgar güllerini görmeye gittik. Daha önceki gidişimizde o burunda bulunan fenere kadar izin veriyorlardı. Bu kez bi kapı yapmış, içeri sokmadılar, biz de uzaktan uzaktan fotograflarını çekmekle yetindik. Yine adet yeni bulsun diye ada'nın şaraplarından içtik. Dönüşte domates reçeli aldık, yine adet yerini bulsun diye....

Gezdik, yedik, içtik. Hatta iyi içtik. Çok güldük, çok eğlendik. Fırsat bulursak yine kız kıza kaçacağız.

Çarşamba, Haziran 18, 2008

taranana nursemayı nişanladık (bu ne demek şimdi)

yukarıdaki tarihe bakmayın aslında bu yazı 5.5.2008 bilemedin 6.5.2008'de yazılmalıydı ki resimler yüklendikten sonra yazılmış olsun. ama dedim ya ufunetler üstümdeydi:)

hani duru'nun "eğer piknik yaparlarsa, çiçeklere oturmasınlar, karıncaları ezmesinler." dediği yursemasıyla harkan'ı muhteşem bi törenle dünya evine girmek için ilk adımı attılar.

Üstelik nişan yüzüklerini dudu'nun dedesi taktı. güzel de bi konuşma yaptı adam ama fazla gürültü vardı pek anlaşılmadı. aşktan bahsetti, birbirlerini sevdiklerinden bahsetti ama yursemalardan daha heyecanlıydı ve yerine oturduğunda elleri titriyordu canım babamın.

Törende Anıç ailesi haricinde tam tekmil ordaydık, üstelik havstralya'dan bile dudu'nun dayısı (aslı benim kuzenim) gelmişti. Aslında ayrı bi post konusu ama araya girmeden edemeyeceğim.

Onunla ayrıldığımızda el kadar, sapsarı, dupduru, dünya güzeli bir bebekti. daha yeni yeni yürüyordu. Annesi ve babası, uzak bir yeni dünyada şanslarını denemek istiyorlardı. nerden baksan rahat bir 20 yıl önceydi. Ondan sonra bir kere 6-7 yaşlarındayken gördüm onu, bir kez de 15-16 yaşındayken ki o gördüğümde de bir gece kalabilmişti benimle ve ben onlarla tatile gidememiştim. Temelde sakin bir çocuktu hatırladığım, suskun... Geleceğini öğrendiğimde hem çok sevinmiş, hem de onu rahat ettirebilir miyiz diye endişe etmiştim. Evet o benim kuzenimdi ama paylaştığımız şeyler o kadar azdı ki... ne sever, ne yapmaktan hoşlanır. Üstelik o sessiz ben sessiz yani bir araya geldiğimizde ya birbirimizin yüzüne bakıp durursak diye epey bi düşünmüştüm. Kolay değil, en sevdiğim dayımın oğlu geliyordu. o ki bizim için deli divane olan, ağzımızdan çıkan bi isteği ikiletmeyen. Ben ki onun ilk yiğeniydim, isterdi ki oğlu beni daha iyi tanısın, o uzak yeni dünyada bilmediği "akraba" olma duygusunun ne sıcak bi şey olduğunu hissetsin.

Geldi, kapıdan içeri girdi, yüzünde kocaman bi gülümseme ile... "Merhaba abla" dedi. Sarıldık birbirimize. Bi garip oldum. Sanki karşımda 23 yaşındaki Yunus vardı. anneannemde kaldığım zamanlar gece geç saatlere kadar gelişini beklediğim. Uyuduysam, gelişiyle uyandığım. Ceplerinde benim için fındık fıstık kuruyemiş şekerleme getiren... Biraz büyüdüğüm zaman mahalleliye ibret olsun da ayaklarını bana karşı denk alsınlar diye sudan bi sebeple (bana baktı diye) mahallenin terzisini döven. Hep ağzında kocaman bi gülümseme ile konuşan. Hem delikanlı (genç) hem de gerçekten DELİkanlı Yunus vardı. Ben kendimi birden 5 -6 yaşlarında küçük bi kız çocuğu gibi hissettim. Sanki gitmemiş, zaman geçmemiş ya da zaman geri alınmış gibi. Bir insan bu kadar mı babasına benzerdi. Bakışı, gülüşü, konuşması, ses tonu, huyu, suyu... Onunla konuşurken bazen kendimi küçük bir kız gibi hissederken, her "abla" deyişinde de annemişim gibi hissettim. Garip bir duygu, yavaş yavaş alıştım Emre'nin Emre olduğu fikrine. Ama arada bi şey yapıyo, bi şey söylüyo, diyorum ya bu benim ilk aşkım Yunus:) Gerçi onu çok fazla misafir edemedim, malum bulunduğum yerde onun iyi vakit geçirmesini sağlayacak imkanlarım yok ama fırsat buldukça ben onun yanına annemlere gidiyor, hem onunla hem de Yunus'la vakit geçiriyorum. İyi ki gelmiş o uzak yeni dünyadan, canım kuzenim.
İşte bizim emre ile sibo'nun fotosu bu. diyeceksin, madem seviyon hiç foto çektirmedin mi? çektirdim de malum blog kuralları kendi fotomu kullanmıyorum.

Yüzükler takıldı. ilk danslar yapıldı, ardından takı töreni. allam o ne öyle yursemalar çil çil altın yaptılar o gece:) tabi altın yanında, gıcır paralarda takıldı. Bi ara duru yanıma geldi. "Anne, bisde yursemaya para takalım mı?" diye sordu. çıkardım çantadan gıcık bi 5 YTL. git tak annecim dedim:))))

İşte bu da dudunun 5YTL'yi taktığının resmidir. Deli gibi tepindi, döndü, zıpladı. Şirin ilçemizin jet sosyetesi orada hazırdı. Bizlerde yeri geldiğinde kalktık iki döndük pistte. Güzeldi işte, eğlendik, süper geyikler çevirdik. Kısmet düğüne daha ayrıntı veririm işallah. Yursema ile Tarkan sizlerinden ellerinizden öper. Hala nişan hediyesi kabul ediyorlar, geç kaldık diye düşünmeyin, gönderin:))

Salı, Haziran 17, 2008


Galiba ilk kez bu kadar uzun ara veriyorum. Oysa yazacak ne çok şey oldu, yaşandı ve unutulacak. ada'n yazabilseydi zamanında kayıt altına alınmış olacaktı. ben unutsam, sen hatırlamasan da bir gün buraya baktığımızda hatırlamış olacaktık. neyse belki bi ara onları yazmaya da güç bulurum kimbilir.

şu saatlerde, dondurma yiyip, çizgi film izliyor olmalısın. nasılsa tatildesin. sütünü yapayım mı? diye seni zorla yatağa sokan yoktur:) çok eğlendiğini, çok iyi vakit geçirdiğini, çok mutlu olduğunu biliyorum. ben de bunun için mutlu olmalıyım ama ne kadar istesem de olamıyorum. özledim seni tarçınım.

Çarşamba, Nisan 16, 2008

Yaşam mı?

gerçi bu yazıyı başka şekilde kaleme alınmış şekliyle burda bulabilirsiniz ama arkadaş blog silmekten sabıkalı olduğu için güvenemedim. kalkar yine siler, sonra dudunun nerden haberi olur değil mi? haa bu arada kendisine tekrar aramıza hoşgelmiş diyorum.

bi akşam yemeğiydi. dudu, ben, yursema... duru önündekileri tırtıklarken konuşmaya başladı.

- biz beysayla konuştuk. karar verdik. yaşlanacağız, sonra da öleceğiz.

gözlerimiz duduya çevrildi. bilmiş bi tavırla bana baktı.

- sen de öleceksin dedi.

sonra yuse ile göz göze geldiler.

- sen de yaşlanacaksın öleceksin dedi.

bu şaşkınlıkla hangimizin ağzından çıktı bilmiyorum ama sofrada bi "nası yani" cümlesi dolaştı.
kafasını yemekten kaldıran Duru, çok doğal bir gerçeği, çok sindirmiş bi şekilde ifade etti.

- YAŞAM BU İŞTE...

geçmişti ama yazalım yine de.

şu bi post altta bahsettiğimiz yuse ile darkan ikilisi, evlilik müessesinin ilk adımı olan söz işini aradan çıkardılar. baş davetli olarak anne kız oradaydık. giyinmesi süslenmesi uzatmıcam, sadece bi kaç cümle yazacağım durunun ağzından.

-------------------------------------------------------
söz merasimi yuse'lerin evinde oldu. gittiğimizde yusenin tüm aile efradı oradaydı, oldukça kalabalıktı. duru bu kalabalığı gördü, koridorda beni çevirip, başıyla içerdeki kalabalığı işaret etti.
- bunlarda söze gelecekler mi?
- kızım söz burada olacak, bi yere gitmeyeceğiz.
:)))))

--------------------------------------------------------
aradan biraz vakit geçti, oğlan tarafını bekliyoruz. duru yine dile geldi.
-müzükçüler ne zaman gelecek?
- müzik yok. oynamak yok bu sefer.
:))))

------------------------------------------------------

- söz esnasında, yüzüklerin ve makasın olduğu tepsiyi taşıma görevi durunundu. hiç bi aksilik yaşanmadan yerine getirdi. Tabi bu görev için evde yaptığımız provalarında hatrı sayılır bi yardımı oldu:)))

- o gün 6 demlik çay demledim. 40 fincan, belki de daha fazla türk kahvesi yapıldı.

- kalabalıkta, kızım istenirken annelerin ruhu duymadı. yüzüklerin takıldığını anca kapı aralığından görebildiler.

- yüzükler takılıp, birbirine bağlı kurdale kesilirken gözlerim dolu dolu oldu. kendi kendime "sana ne oluyo kadın, sanki sen vardin kızı" dedimse de dinletemedim. ağlıyıverdim.

nişan merasimini sıcağı sıcağına ve daha ayrıntılı anlatacağıma söz veriyorum. biliyorum çok merak ediyorsunuz. :)))))

Salı, Nisan 15, 2008

- Duru hadi yemek yiyelim.
- anne.
- efendim.
- şimdi 2 soğan, 6 patates, 8 dotomes
- eeee?
- bizim düdüklümüz var mı?
- varrr.
- iyi buınnarı atıcaz, pişicek. bu kadar basit.
- kimden aldın bu tarifi sen?
- mini...
- mini???
- mikimaas'ın minisi...
- hımmmm. ama anneciğim olmaz ki. eksik gibi bu?

bu cümlenin üzerine, dudunun gözleri doldu. konuşmasıyla birlikte sicim gibi yaşlar yanaklarından boşalmaya başladı.
- yine bana inanmıyorsun? yalan mı söyleyeceğim sana?
- kızım ağlama, sadece eksik dedim.
- hayır inanmıyorsun bana. zaten ataberk de inanmıyor.
- nasıl yani. neden inanmıyor.

burada ağlamaktan konuşamaz hale geldi.

- kardeşim olduğuna inanmıyo. kardeşim var dedim. aşenaz adı dedim. inanmıyo bana.

nasıl kıyarım sana ben. ah bal köpüğüm. gittim yanına sarıldım. ben inanıyorum annecim dedim. 2 soğan 6 patates 8 domates, malzeme yok ama olunca yapalım beraber. aşenaz da senin kardeşin kim isterse inanmasın, ağlama artık dedim. koynumda içini çeke çeke ağladı, sakinledi, rahatladı.

bi kaç gün sonra, yatmadan önce olmayacak bi şey istedi. şimdi ne olduğunu hatırlamıyorum. olmaz deyince ağlamaya başladı yeniden. ses çıkarmadım bi süre ağlamasına izin verdim. sonra dönüp yeter artık bunun için de ağlanmaz ki dedim. içini çeke çeke

- ben ona ağlamıyorum ki. ataberk bana inanmıyo onun için ağlıyorum dedi. kardeşim olduğuna inanmıyor...

dayanamadım sarıldım. ağlama annecim dedim. biraz sakinleştikten sonra.

- yarın gidiyosun ataberk'e "sen beni üzüyorsun, ağlatıyorsun, bana inanmıyorsun, ben de seninle konuşmayacağım" diyosun dedim.

yaşları kurumamış gözlerini kocaman açtı.

- ee o zaman ataberk'te benimle konuşmazsa...

ahhh akılsız kafam nasıl da düşünemedim. minik kalbi o yüzden bu kadar üzgündü. ataberk'in ona inanmamasına da onunla konuşmamasına da dayanamıyordu.
yutkundum.
-olsun annecim. seni bu kadar üzüyorsa, varsın konuşmasın, belki seni neden üzdüğünü bilirse , bi daha yapmaz dedim.

biraz durdu. sonra " bi daha ki doğumgünüme aşenaz da gelsin. herkes görsün kardeşim olduğunu, o zaman ataberk'te bana inanır " dedi.

"tamam annecim söyleriz şirin'e getirir aşenaz'ı herkes görür kardeşini" dedim.

mutlu oldu. sarıldık birbirimize, bi kaç dakika içinde uykuya daldı.

Ertesi gün, servisten alınca sordum. "ataberk'le konuştun mu, seni üzdüğünü söyledin mi " dedim. yüzünde kocaman bi gülümseme " söylemedim" dedi. "neden" dedim. "çünkü ataberk artık bana inanıyo" dedi. arkasından da ekledi. "2 soğan 6 patates 8 dotomes unutma düdüklüde hemen pişicek. yapalım bugün."

Perşembe, Şubat 28, 2008

sevenler ayrılmasın de mi ama?

Yine bi duru uyku vakti. neskuvikli sütümüzü içtik. Sohbete başladık.
- Anne ya yursemalar niye gelmediler.
(aslında şu an da merdivenleri çıkıyolar ama uykunun kaçmaması için bunu söyleyemem ki bebeğim)
- Bilmem ki annem, geziyolardır herhalde.
- Nasıl?
- İki sevgili geziyorlardır şimdi.
- Hımmm belki de uyuyorlardır di mi?
- Yok anneciğim uyumazlar onlar.
- Ama neden?
- Evlenmediler ya, daha evleri yok uyuyacakları.
- Ama nası yok, hani hani hımmm kafam karıştı benim.
- Neden böcüğüm.
- Hani benim Yuran Teyzem var ya.
- Eve yusenin annesi. yuse orada uyuyabiliyo.
- Harkan da orda uyur işte.
- Olmaz ki anneciğim
- Ama niye?
- Yuran teyzen izin vermiyo. Tarkan Nursemalara gidemiyo
- Oturmaya da mı gidemiyo?
- Hayır anneciğim. SAdece Tarkan'ın annesi gidebiliyo oturmaya.
- İyi ama neden?
- eee Yuran Teyzen izin vermiyo dedim ya
- Ama neden?
- Komşular ayıplamasın diye.
- Hımmm (pek anlamadı ama)
- O yüzden yuseyle tarkan geziyolar annecim.
- Nası geziyolar
- Sinemaya gidiyolar, yemeğe çıkıyolar
- Pikniğe de gidiyolar mı?
- Evet annecim gidiyolar.
- iyi. O zaman söyleyelim onlara da çiçeklere oturmasınlar. Neden biliyo musun? Çünkü çiçeklerin orada karıncalar var. ve karıncaları ezmesinler. bırakalım karıncalar gitsinler.
- Hımm tamam annecim söylerim.:)))))))))

Çarşamba, Şubat 27, 2008

Yer: Ada'nın yatağı,
Saat:20.45
Işıklar kapanmış, yatak sohbeti edilmekte duru kızla.
-Ahh annecim çok mutluyum biliyo musun?
- Neden annecim?
-Hep bunu hayal ettim bugün.
-Neyi annecim.
-Gece olsa, annemle yatsam da konuşsak yatakta diye... o yüzden çok mutluyum. Keşke ........... olsa .
-Dua et o zaman annecim.
-Ben dua bilmiyorum ki. nası ediliyo.
-Aaaa anneciğim çok kolay. Başından Allah'ım diye başlayacaksın. Sonra ne istiyorsan ona söyleyeceksin.
- Hımm
-Hadi et bakalım dua.
-İyi ama burda yok ki Allah.
-Olur mu anneciğim Allah her yerde.
-İyi de bize hiç gelmedi ki.
-Olur mu annecim o her zaman her yerdedir. O çok büyüktür ve seni mutlaka duyar.
Duru kız dalgınlaşır, konuşmayı bırakır ve bi süre sonra da uykuya dalar. Ada da derin düşünceler içinde aşağıdaki şarkıyı mırıldanır gecenin sessizliğine.


DUA

Ne hükümran kalır ne zulüm ne de kin
Öz değil dostlar öz değil bu biçim
Kulların kullara ettiğini
Etmiyor en zalim harın ateşi
Bugün dua ettim hepimiz için
Yüce Tanrı bizleri affetsin
Ne para ne pul ne iktidar ne de güç
Bu değil gerçek bu değil gerçek
Bu kavga bir hayırsız düş
Uyanır neslim uyanır elbet
Bugün dua ettim hepimiz için
Yüce Tanrı bizleri affetsin

Cuma, Şubat 22, 2008

- Anne?...
- Efendim (adanın gözü yazdıklarımdadır.)
- Anne?....
- Hıııı annecim...
- Anne biliyo musun evlensen ne güzel olurdu?
Anne gözlerini yazdıklarından ayırıp başını alttan sola doğru çevirir. Dudu dikkat çekmenin verdiği mutluluk ve özgüvenle.
- Keşke evlensen anne. benim de kardeşim olsa. sen evlenirsen kardeşim olur değil mi?
Anne artık yazdıklarını bırakmış, tüm bedeniyle duduya dönmüş, sohbeti ilgiyle biraz da dalgayla yürütme gayretinde.
- hımmm haklısın. evlenirsem bi kardeşin olabilir.
- evet biliyorum ben evlenince çocuk oluyo. bak şirinlerin oldu.
- hı hı doğru. peki duducum, bildiğim münasip biri var mı?
- müna..... ?
- münasip. yani uygun, benimle evlenebilecek tanıdığım büyük bi adam var mı?
Dudu'nun gözleri dalar, yaşı itibariyle tanıdığı simaları gözden geçirir ve kafasında yanan ampulle döner annesine.
- eeee babamla evlensen.
- :)))) anneciğim ben babanla bi kere evlendim ya.
- hımm doğru.
- eee var mı münasip biri.
- yok müsanip biri anne.
- tamam annecim bulursan, aklına gelirse ben burdayım....
- pamam...



not: iyi haftasonları. yazının komik içeriğine uymasa da adı düğün diye ekledim bu parçayı. sonra sözlerini dinleyince de, ne bileyim bi garip oldum işte. söz anneciğim evlendiğinde kapımı asla kapalı tutmayacağım. dilediğinde dönebilmen için.

Cuma, Şubat 01, 2008

Evetttt,
Sayın dinliyiciler, bi günü daha tamamlamış bulunuyoruz. sadece günü mü? hayır hayır koca bi haftayı ve koca bi ayı bile tamamladık değil mi? şimdi haftanın son gününe yaraşır bi şekilde toparlanalım. sıradaki şarkıyı, haftasonunu sevenlere, garanticilere, mesaisini bitirirken kımıldamak isteyenlere, aşıklara, aşık olmayanlara, aşık olmayı isteyip birini bulamayanlara, birini bulup da karşılık bulamayanlara, aşk da neymiş aman diyenlere kısacası sizler için yayınlıyoruz. radyom adına teşekkür ederim. iyi akşamlar iyi tatiller efendim.


not: tüm ufunetleri savuruyorum. evet mutsuzluk bulaşıcı tespit ettik. şimdi mutluluk bulaşıcı mı onu denemek istiyorum.:)))))

Pazartesi, Ocak 28, 2008

scart - uyum - tv - barbie

annemler bende. malum kreşe gitmiyo, hastane ameliyat falan. cam fanusta gibi maşallah. neyse efendim. bütün gün winx, barbie, tom ve jerry gibi çizgi film, çizgi sinema izlemekten, benim validenin içine fenalıklar gelmiş olmalı ki... bi iş için kendi memleketlerine giden kocasına, feryat figan.
-yücelcim, benim küçük tv getir gelirken dedi.
neyse babacığım da yüklendi geldi 37 ekran tv'yi. ama dedim anneme, " anne o tv dedem zamanından kalma, ne tv ne dvd bağlanmaz"diye ama, işte semra hanım da ısrar edince önünde durulmaz. geldim akşam, anneme tvyi bağlanamayacağını açıkladıktan sonra, eldeki kablolarla dvd'ye bağlayabilir miyim diye dudunun odasına geçtim(gördüğünüz üzere yaratıcılığım elektirk kablo tesisat konusunda da sınır tanımıyo. nası yapacaksam.). bi müddet uğraştıktan sonra, uygun girişlerin olmadığına kanaat edip, içeriye müjdeli haberi verdim. "olmuyo". bu habere en çok annem tepki verdi.
-ne yapacam ben şimdi.
ertesi gün babamı tv.ciye göndermiş, eski tv ile dvd arasındaki scart girişi sağlayacak bi alet var mı diye bakmaya. babam gitmiş, bi yerde 35 bi yerde 20 bi yerde de 15 demişler. beni aramış ama duymamışım. 15 gün için de o kadar çok para verip veremeyeceğime karar veremediği için dönmüş gelmiş. akşam eve geldim. annem köpürmüş. başladı bizi fırçalamaya.
- babana dedim zaten. o kadar para vermesine kızmazsın diye ama anlatamadım. bu kadar şey için sorulur mu? bütün gün wisss izledim. bayılacam artık.
diye restini çekti.
-kalk baba dedim. gidip al. hatta tvyi götür de uyup uymayacağına baksınlar.
babam gitti ama tvyi götürmeden gitti. aldı geldi. yine girdik dudunun odasına, başladık, kabloları birbirine bağlamaya, ama yok tık yok, çalışmıyo işe yaramıyo. tabi bunun olmasını dududa istiyo, odasına tv konucak ne büyük lüks. heyecanla bekliyo olsun diye. bu kez müjdeyi duduya verdim önce.
-olmuyo annecim eyip içeri geçtim. babama da baba yemekten sonra açıksa gidip bakalım şu tvciye. belki biz yanlış bi şey yapıyoruz dedim.
o sırada içeride dedesiyle kalan dudu, dedesine:
- dede anneme bi söylesene bi kere daha denesin. belki yapar . çünkü o çok güçlü demiş.
kıyamam kuzuma annesini he-man ya da she-ra sanıyo (bizim çocukluğumzun güçlü çizgi kahramanları. "gölgelerin gücü adınaaaaa").
yemekten sonra düştük yollara. ben de dvd, babamda tv. gittik, meğer aldığımız şeyin elektrik hattında sorun varmış, yanlış bi şey yapmamışız ama elektrikulaşmadığı için çalışmamışmış. aldık malzemeleri eve dönerken, babam bana dudunun beni she-ra sandığıını anlattı ve ekledi. tvci kapalıymış, bi şey yapamadık, olmadı diyelim. sonra ben sana "hadi ada dene bakalım belki sen yaparsın" diyeyim sen de yap dedi. (biz de çok kötüyüz be. dudu beni gerçekten kahraman sanacak. gerçi benim bildiğim kız çocukların kahramanı babası olur ama yeyse)

eve geldik, durumu dedesinin planladıığı gibi yaptık. tvyi kurup cd çalışmaya başlayınca, dudu havalara uçtu. sonra manalı manalı dedesine bakıp:
-demedim mi ben sana annem çok güçlü, yapar diye, diyerek kasıldı.
haberi anneme verdiğimde ise; süt liman oldu sultan hanım.
ben de yeni maceralara, güç görevlere, başka limanlara yelken açtım. halledilmesi gereken daha çok problem var. iş beni çağırıyo... hoççakalın.....

Perşembe, Ocak 24, 2008

tembellik tembellik tembellik

evettttttt
döndüm. döndük. ikimiz de turp gibiyizzzzz....

geçen hafta çarşamba istanbulun güzide ve pahalı (çok zenginiz biz) bi özel hastanesinde çok kritik bi operasyon geçirdik. geçirdik diyorum maşallah dududan daha çok beni opere ettiler. her neyse efendim kısa bilgiler vereyim. şimdi biz (annem, babam, sibo ve ben) erkenden atlayıp geçtik karşıya, baktık saat erken , yine güzide bi pastahanede(değirmen) poaça çay eşliğinde kahvaltı ettik. hastaneye intikal ettik. yatış işlemleri tamamlanınca odamıza yerleştik. sonra hemşire hanım gelip sorgu sual etti. yalnız "kaç saat tv seyrediyo" sorusunun operasyonla ne ilgisi var pek anlamadım.

oda kaç metrekare bilmiyorum ama metrekareye iki insan düşer gibiydi. dudu, adası, babası, annanesi, dedesi, babannesi, sibeli, süperi... bi ara doktor ziyarete geldi. kibarca bi şeyler söyledi ama şuna geliyodu "kardeşim ne böyle burası, altın gününe dönmüş, komşuları da getirseydiniz bari, çocuğu operasyona girmeden öldürceniz. boşaltın ulenn burayı." neyse, nazik uyarısı üzerine büyükleri kafeteryaya gönderdik ama ondan önce duduya bi sakinleştirici şurup içirdiler. allam bi tatlı oldu ki. gözler şehlaştı, dil dolandı, ameliyat önlüğü ve bonesiyle öyle şekerdi ki.

bi süre sonra tekerlekli yatak geldi. yatağa yatırdık, çok sakin ve mutluydu. ameliyata girmeden az önce hasiyeyle helvanda geldiler. anlıcanız ameliyathane önünde epey kalabalıktık. gören, bebeçimin ciddi bi ameliyat geçirdiğini düşenebilirdi. uzun, uzun, upuzunnnnn dakiklar sonra, ameliyat kapısından doktoru belirdi. ameliyat başarılı geçmiş ama kulakları kötü durumdaymış, tüp takmak zorunda kalmış, onun dışında geniz eti de umduğu gibi başarıyla tamamlanmış. 15 dakika sonra çıkarılacakmış. bekleyen herkes rahat bi nefes aldı. ameliyat kapısı önünnde oldukça sıkı geyikler çevirdik ama yazmıyorum onları.

odaya çıktıktan sonra da epey bi uyudu kuzum. 15.00 gibi kendine geldi. uyku mahmuru. kalmak istemedi hastanede. sibele gittik. bi kaç gün soğuk şeyler yedi. içi dışı buz gibi oldu. bol bol dondurma. şimdi daha da iyi artık ılıklara geçtik. bütün haftaiçi birlikteydik. birlikte uyuduk, birlikte uyandık, beyoğlu sokaklarında dolaştık. hatta kızkıza sohbetler ettik. erkeklerden bahsettik. alışveriş yaptık. çok eğlendik. aslında ameliyattan sonrası benim için tatil gibiydi. dududan çok bana iyi geldi. laf aramızda dududan daha da endişeliydim. bitti. döndüm. döndük. iyiyiz...

Salı, Ocak 01, 2008

şimdi annem bana annattı. elime küçük bi kelebek takcaklarmış. hani bi kere çok hasta olmuştum da hastaneye yatmıştım, o zaman doktor ablalar elime bi kelebek takmıştı ya.. işte öyle bi kelebek takacaklarmış ilaç vermek için. sonra beni tekerlekli yatağa yatıracaklarmış. bölee itince giden yataklardan. asansöle binicekmişiz. zızzzzz aşaaa inecekmisiz... sonra annem salıılcakmış bana, öpecekmiş. kapı kapanınca da doktor abla karşılıcakmış beni. sonra kelebeğimden bi ilaç vereceklermiş. uyuycakmışım. uyanınca annem yanımda olacakmış. elimi tutacakmış. hiç korkmuyorum. bi şi olmucak ki. daha raaat nesef alıcamm. çabuk hasta olmucam. öyle işte... ben büyüdüm artık. ameliyat olucam...

Salı, Aralık 18, 2007

Gloomy Sunday

sunday is gloomy
my hours are slumberless
dearest the shadows
i live with are numberless
little white flowers
will never awaken you
not where the black coach
of sorrow has taken you
angels have no thoughts
of ever returning you
would they be angry
if i thought of joining you?

gloomy sunday

gloomy is sunday
with shadows i spend it all
my heart and i
have decided to end it all
soon there'll be candles
and prayers that are said i know
but let them not weep
let them know that i'm glad to go
death is no dream
for in death i'm caressing you
with the last breath of my soul
i'll be blessing you

gloomy sunday

dreaming, i was only dreaming
i wake and i find you asleep
in the deep of my heart here
darling i hope
that my dream never haunted you
my heart is telling you
how much i wanted you

Salı, Aralık 11, 2007


Yukarıda fotoğrafta gülümseyen genç çifti hiç tanımadım. Ama bizlerden biri tanıyordu, yoksa nasıl fotoğrafları benim evimde olsun. Anneannemlerin ve babaannemlerin evlerinde bulunan tüm fotoğrafları toplamıştım. Bu da o fotoğraflardan biri. Dediğim gibi, kim olduklarını, ne yaşadıklarını, ne yaptıklarını bilmiyorum. Bildiğim tek şey, bi zamanlar benim de fotoğraftaki genç kadın kadar genç, umut dolu, masum ve gülümseyerek baktığımdır hayata.
Bugün Ferzan Özpetek'in son filmini izledim. "Bir Ömür Yetmez"... Neden böyle Türkçe'ye çevirdiklerini de hiç anlamadım. Film hakkında bi şeyler yazmak istemiyorum galiba. Sadece Ekşi Sözlük'te bulduğum bi alıntıyı yazacağım. Belki yukarıdaki fotoğrafla bi bağ kurarsınız. Bu gecelik hepsi bu. Varlığına ve gücüne inandığınız yaratıcı hep yanınızda olsun...

Ferzan Özpetek'in 14 şubat 2001 yılında yazdığı dua misali mektuptur.

sevgili gökyüzünün efendisi, seni çocukluğumda pek tanımazdım. sakın onu yapma çarpar, sakın bunu söyleme cezalandırır, derlerdi. sonra yavaş yavaş hayat ile birlikte seni tanımaya, sevmeye başladım. akşamları uyumadan önce seninle gevezelik ederdim. hala ara sıra ederim... çayırlardaki papatyaların, gökyüzündeki yıldızlar olduğunu bilmiyordum daha henüz. aşkı seninle tanıdım. renkler, sevgi, acı, ayrılık, sevinç, özlem. hepsinde buldum aşkını. yıldızların ve yeryüzünün, hepimizin babası, o'na ve denize verdiğin mavi için minnettarım sana. sen bilzeri aşık etmeye devam et. düşman halkları birleştir, barıştır, sınırları kaldır. şaşkın ve çaresiz gençliğe yol göster. insanoğlunun insanlara ve tüm canlılara yaptığı eziyetleri engelle. senin aşkını bilmeyenlere, yeryüzündeki cennet ve cehennem ile aşkı tattır. çaresiz ve yalnız yaşlı varlıklara, sokak köpeklerine, aç susuz yavrulara yeryüzündeki cenneti tattır. gökyüzünün ve hayatın efendisi, bu dünya ki kalp kırılmaları ve beklentileriyle zalim ama yanıtları, asla sona ermeyecek olan tan ve şafak güvencesiyle müşfiktir, bu dünyaya huzur ve teselli ver. çocukluğun ışığına sonsuz bir dönüş gibi adeta yaşlanıyoruz. öleceğiz. ne önemi var? geri gelceğiz. bütün her şey gibi.

Çarşamba, Kasım 28, 2007

şeytan ve bacağı

Uzun süredir, şu başımdaki şeytanın bacağını kıramadım gitti. Gece yatağa yattığımda (tabi Duru hanımın uykuda olduğunu gösterir şaaane horlamasını huzur içinde dinlediğim saatlerde... Çünkü kendisi uyumuyorsa, bıraksak sabaha kadar sohbet edeceğiz. Bu konuda çok yetenekli, hem konu bulma hem sohbeti sürdürme hem de dinleyiciyi sıkmadan konudan konuya atlama... Kime çekmişse... bezan onu dinlerken benim uykum geliyo...) şunu da yazsaydım bunu da yazsaydım diyor, fakat iş fiile eyleme geldiğinde taş gibi kesilip kalıyorum. anladığım şu ki, ben kurgu insanı değilim pek. aklıma gelecek yazıcam. yoksa onu da yazayım bunu da yazayım, hatta onu da şöyle yazayım dediğim zaman ellerim tutuluyor.

her ne ise; yazmaya engel olan yazı şeytanı ve o şeytanın sol bacağını bulduğum takdirde kıracağımı ve yazacağımı umuyorum. aklımdaki konu başlıklarını yazarak bacağı aramaya başlayabilirim sanırım.
- Çerkeş prensesi
- Kardeş meselesi
- musallat
- uyku öncesi söyleşiler
- binbir gece masalları
- üç turunç üzerine denemeler ( bir masal tahlili)
bakın konularım oldukça çok ve hepsi de birbirinden şahane:)

aslında şu çerkeş prensesini çala kalem yazayım da aradan çıksın. Efenim başlıyorum.

Şimdi hepimizin hayat gailesi içinde bol bol kitap okumaya zamanı olmuyordur. Hele de bu kitaplar best seller değilse; bulunup okunma şansı daha da düşüyordur. O yüzden sevgili yuse'nin okuyup, bi kaç anektot aktardığı bir kitaba ilişkin bi kaç satır karalayacağım.
Kitap, son osmanlıların harem hayatına ilişkin, harem hayatı dediysem yanlış anlaşılması. haremde yaşayan bir prensesin gözünden, günlük harem anıları. bu hanım padişahın başeşinin nedimesiymiş galiba. Valla kitabın dili, konusu hakkında hiç bi bilgim yok ama yuse'nin anlattığı bi hususta GÜM'de epey bir G çevirdik. Olay şu efenim. Padişah ve efradının ülkeyi terkederken yanında istedikleri kişileri götürmelerine izin veriliyor. Ve padişahın eşi, nedimeler içinde seçim yapmak zorunda kalıyor. Tüm nedimeler yalvar yakar "beni götürün, beni götürün" diye. Bizim prenses gidecekler arasında seçiliyor, fakat artık ülkeyi terketmenin verdiği üzüntüden midir yoksa başka bi şeyden midir bilinmez, tam 5 saat baygın kaldığı için götürülemiyor.

diyeceksiniz, ayıp değil mi ne dalga geçiyorsun. ama kendimi o anı düşünmekten alamıyorum. Koca devletlu, hanımın odasına giriyo. "hatun, hadi gidiyoruz" diyo. Efendim hatun nereye gitsin. "padişahım, nedimem ..... hanım baygın ne yapalım." padişah hazretleri "nası yani, alla alla. dürt uyansın". aradan bi kaç saat geçiyo. "eee hadi", " yok hala baygun padişahım". "eeeee bırakın o zaman." beş saat sonra kendine geldiğinde, ne hanım, ne padişah ne de saray. "tüh fazla baygın kalmışım." :))))
işte çerkeş prensesi hikayesi buydu. ben çok güldüm. kimse kırılmasın. hatta istiyosanız siz de doya doya gülün....

Cuma, Kasım 16, 2007

Kırk yılın başı faydalı bi iş yapayım dedim. Çünkü dün gece ararken bütün manikürlü tırnaklarımı tek tek kemirmek ve dişlerimle kazımak suretiyle otantik bi görüntü kazandırmış durumdayım. Efenim faydadan önce, faydanın hikayesini anlatayım.

Bizim Semra hanım, kendisi dudu'nun annennesi olurlar efendim. Geçen haftasonu teşrif ettiler malikanemize. (bu kadar öncesinden başlayacağımı ben de tahmin etmemiştim, kısa kesiyorum.) Efenim kendisi ben diyeyim 15 siz diyin 20 senedir diabetlidir. Halk arasında şeker hastalığı olarak bilnmekle birlikte, bunların tip1 tip2'si vardır. Şimdilik öğrenmekte acele etmiyorum, nasılsa günün birinde (40'lı yaşlarımın başında) kendisiyle müşerref olacağım. Annecazım, diabet olmakla kalmamış, ayrıca sabah öğle akşam ve gece olmak üzere günde 4 öğün insilün kullanmaktadır. Teknoloji işte, bu insülinleri (özellikle farklı yazıyorum. dedim ya faydalı diye, insan yanlışta aratsa gugıldan bulsun diye. insilün insülin inisülün inisilün vb) dolmakalem büyüklüğünde bir mekanizma içine yerleştirip enjeksiyonu kolaylaştırmışlar. İşte o enjektörlerden Aventis (Avantis diye de aramış olabilirsiniz) Optipen Lantus insilün enjektörü(beyaz) dün gece arızalandı. Yanyana üç çizgi gözüktü ekranında. Biraz anne, biraz baba oynadı, "o öyle değil, böyle olacak, ver bana, aman al yap, yazık yazık bozuldu, ben ne yapcam şimdi" gibi cümleler eşliğinde enjektörün bozulduğuna karar verdiler.

PC'nin başındaydım. Başladım aramaya. yani aventis, optipen yazınca bişiler buluyosunuz ama işe yarar şeyler değil. Avetis'in telefonuna ulaştım ama gece vakti kimse açmadı tabi. Sabah işe geldim ilk iş aradım. Ordan başka bi numara verdiler, o numarayı aradım, ordan da başka bi numaraya yönlendirildim. sonunda derdime derman oldular. Bana bizim bölgenin yetkili mümessilinin cep telefonunu verdiler. bizimkiler birazdan gidip, eski optipeni verip yenisini alacak. İşte bana yardımcı olan telefon numarası büyük yazıyorum dikkat çeksin diye.

0 800 211 34 44

Geçmiş olsun efenim. umarım bi faydam dokunur.

şimdi de yandaki şarkıyı annem semra için söylüyoruzzz. ince giyerim ince, pembe yakışır gence...

Pazartesi, Kasım 05, 2007

duduya

çocukluk garip bi şey. küçük sorunların bile dünyanın sonu olduğuna inandığımız dönemler... küçük kavgaların, küslüklerin, hataların abartıldığı, geri dönüşün asla mümkün olmadığına, hiç bir hareket ya da durumun, içinde bulunulan hali değiştiremeyeceğine, cinlere, perilere, hortlaklara inandığımız dönemler...

Bi gün böyle çocuklukla ilgili abartılarımızı oturup konuşuyorduk yakın bi kız arkadaşımla... ben anlatıp güldüm kendi küçüklüğüme, o ise; gülmeden sırasının gelmesini bekledi anlatmak için... anlattığı hikaye çok uzun değildi aslında, uzatıyorsam bu biraz benim hayalgücümden kaynaklanıyordur.

9 - 10 yaşlarındaymış. kızarkadaşları arasında belki önemli olmak, belki değişik olmak, belki de ilgilerini çekmekti maksadı tam bilemiyorum, bi sohbette, okuldaki beğendiği çocukların isimlerini vermiş kızlara... kızlar şaşkınlıkla bakmışlar.

bi kaç gün ya da hafta sonra bi gün bisikleti ile gezerken mahallenin bela çocukları (her mahallede vardır hani, kedinin kuyruğuna teneke bağlayan, bakkalldan sakız çalan, çocuk yaşta sigaraya başlayan, araba lastiklerini indiren, sağa sola sataşıp kavga çıkaran) yolunu kesmiş, üç kişimişler. içlerinden sadece ramazanın adını unutmamış. yolunun kesilmesinden tedirgin bisikletini çevirmek istemiş, ramazan olan bisikleti yakalayıp sağa sola sallamış, "ver bi turda biz binelim." demiş. Biraz direnç gösterince de , gizli saklı köşelerde oğlanlara yaptıklarını bildiklerini söylemişler, hatta bununla da yetinmeyip, bizim onlardan eksiğimiz ne ki, ver bisikleti yoksa herkese anlatırız demişler.

Bu konuşmaya maruz kalan kız çocuğu 9-10 yaşlarında, bunu söyleyen çocuklarda 12 - 13 yaşlarındaymış. Çaresizlik içinde bisiklete binmelerine izin vermiş ve dönüşlerini beklemiş. sonra da bisikletini geri alıp, büyük bir korku ile eve ulaşmış. Ve ondan sonra ki 10 gün boyunca gerekli olmadıkça dışarı çıkmamış, okuldan eve gideren ya da okuldan eve gelirken hep koşmuş, diğerlerine bi daha yakalanmamak için. ne yapacağını bilmiyormuş. çocukların istediği herşeyi yapması halinde başına ne gelebileceğini kestiremiyormuş, yapmaması halinde küçücük mahallesinde (onun kocaman dünyasında) onun hakkında düşünecekleri geceler boyu uykusunu kaçırıyormuş. Kendini o kadar yalnız ve çaresiz hissediyormuş ki, ailesine söylemesi halinde ona inanmayacaklarını ve onu suçlayacaklarını düşünüyormuş. Korkusundan ne kadar kaçarsa kaçsın, bi gün yine karşılaşmış. Ramazan denen p.. ve arkadaşları yine yoluna çıkmışlar. yine aynı şeyleri tekrarlamışlar ve bu kez adres ve saat vermişler kendisine gelmesi için.

Çok seçeneği kalmamış küçük kızın, ya dediklerini yapmak ya da ailesine söylemek. hangisi daha kötü olacağına karar veremiyormuş bi türlü. biraz düşünmüş ve şöyle demiş kendi kendine. gitmeyeceğim ve bu durumda annem babam da dahil tüm mahalle benim kötü kız olduğumu düşünecekler ve annemle babam bana kızacak, beni cezalandıracaklar. madem duyacaklar önce benden duysunlar. sevmeceklerse de sevmesinler.

Olan biteni annesine anlatmış, korkuyla, endişeyle ve başına gelecek her türlü cezaya razı olarak. annesi duyduklarını, onun yokluğunda babasına anlatmış. bi kaç saat sonra babası gelmiş eve, korkmasına gerek kalmadığını söylemiş. ayrıntıları ise annesinden öğrenmiş. Babası, gidip ramazan'ın babasıyla konuşmuş. oğlun benim kızımı rahatsız ediyor türünden ters bi şeyler söylemiş, o sırada babasının yanında olan ramazan da tanık olmuş bu konuşmaya . kızın babasının cümlesi biter bitmez ramazanın babası okkalı bi tokat atmış ramazana sorgusuz sualsiz. kızın babası da çıkış gitmiş fırından.

Netice, arkadaşımın korktuğu gibi olmamış. annesi de babası da onun yanında olmuşlar, çünkü kızlarını tanıyorlarmış. üstelik 9 yaşında bi kız çocuğunun ramazanın iddia ettiği şeyleri yapabilme kapasitesini de göz ardı etmiş olamazlar.

Kızın tek kusuru, kızlar arasında beğendiği çocukların adlarını söylemekmiş. tek yaptığı şey, tek günahı, tek kusuru buymuş. Bu onun o mahalle için ahlaksız olmasına yetmiş. ondan sonrası çocuklar arasında kulaktan kulağa hızla ve değişerek yayılmış ve önüne kocaman bi ahlaksızlık olarak çıkmış.

Canım kızım... Yaşadığın çevrenin ahlak sınırlarını bilmen her zaman mümkün değildir. O küçük kız gibi, sadece isim söylediğinden ya da ne bileyim rujunun rengi, eteğinin boyu yüzünden haksızlığa maruz kalabilirsin. böyle olduğunda etrafındakilere ve yaptıklarına tarafsız bi gözle bak. kararı kendin ver. başına korkunç bi şey geldiğini düşündüğün zamanlarda, başına gelen her ne olursa olsun, bize anlat. asla yalnız olmak, yalnız başa çıkmak, yalnız çözüm bulmak zorunda değilsin. yaşadığım sürece üstesinden gelemeyeceğini düşündüğün şeyleri seninle birlikte göğüslemeye hazırım, bunu hiç unutma. insanlar bazen çok acımasız olabilirler. ama hiç bi sorun üstesinden gelinmeyecek gibi değildir. Anlatmayı dene, inan bana rahatlayacaksın.

Cuma, Kasım 02, 2007

Alo ben ebru nası yardımcı olabilrim?


teknolojiyi de kullanmasını da seven bi insan evladı olarak, internet bankacılığını da kullanıyorum. oturduğum yerden sağa sola para gönderiyor, fatura ve kredi kartı ödüyo, arada canım sıkıldıkça banka gidip, hesap bakiyemi kontrol ediyo, ayın sonunu getirip getiremeyeceğimi hesap ediyorum.

Geçen gün, işim acele, çıkıcam bi kamu kurumuna gidecem. kamu kurumu dediysem de öyle az buz bi yer değil hani. içeri girmek için basbas isminin bağrılmasını beklersin kapısında. içeriye de öyle laylaylom giremezsin. gerçi içeri girmenle dışarı çıkman bazen 3 dakikanı almaz ama o 3 dakika bile önemlidir ki. isim bağrıldığında girdin girdin giremedin yandın:) öyle bi kamu kurumu işte. ha ne diyodum acelem var çıkıcam. bi yandan telefonum susmaz. biri kapıdan girer derken aklıma ypı kredi world kart kredi kartı ödemem olduğu geldi. acilen bankaya gideyim dedim. yoksa kamu kurumu dönüşü mesai saatini kaçırma ihtimalimde var. neyse, bi güzelcene girdim. EFT ile paracığmı gönderdim. dekont yerine e-maile gönderin dedim. e-maile gelen postayı açtım, banka klasörüne gönderecektim kiiiiii...... alacaklı hanesinde yazan ismin benim ismim olmadığnı farkettim. 783,33 YTL'yi bizim yuse'nin hesabına eft etmemiş miyim? hay yüzbin kunduz. bıraktım internet bankacılığını, aradım bankanın kendisini. kendimi tanıttım durumu anlattım. dediler bi fax çekin bize döndürmeye çalışalım parayı. Tabi bu laf hayal edip epey bi güldüm içten içe. şimdi benim para almış adresi yavaş yavaş gidiyo , arkadan bizim bankanın müşteri hizmetleri koşuyoo.
- para hanım, para hanım bi dakka gidemezsiniz.
benim para hanım pek kibirli, saçlarını ataraktan dönüyo müşteri temsilcisine.
- ne demek gidemem kuzummm. adres belli, yolum uzun, lütfen çekilir misiniz yolumdan. hesabına geçmem gereken bi kredi kartı var.
müşteri temsilcisi ter içinde,
- ama ama bi yanlışlık olmuş, adresi yanlış vermişler para hanım.
- ne demek yanlış adres. siz benim kiminle çalıştığımı bilmiyorsunuz herhalde ada hanım hiç yanlışlık yapmadı bu zamana kadar.
- Efendim doğrudur da bu kez yapmış, beşer şaşar.
- Hayır efendim beni kandıramaz, yolundan döndüremezsiniz. Hem siz nası konuşuyorsunuz öyle ada hanımın arkasından ileri geri.
- Para hanım lütfen inanın bana, bakın bu da ADA hanımın faksı.
- Bu alelade bi kağıt parçası, hani bunun aslı, hem ben nerden bileyim Ada hanım imzalamış, ortalık sahtekar kaynıyor, rahat bırakın beni.
müşteri temsilcisi çaresizlikle geri döner. para hanımda yoluna devam ederken yolda karşılaştığı dolar bey ve euro'ya selam verir.

Olay böyle olmasa da sonuç bu oldu. param başka bi hesaba gidip, kuzu kuzu yattı. Dedim napcam ben şimdi. efenim deidler , parayı gönderdiğiniz şahısla irtibata geçin, bundan sonra ancak o yardımcı olabilir. Sevindim tabi, en azından tanıdık, tanıdık ne kelime benim manevi ev arkadaşı. açtım telefonu böyleyken böyle yetiş yuse param gitti. O da işin bi ucundan tuttu. Y.K.müşteri hizmetlerini aradı, onlarda bi faks istediler, parayı EFT yapılan hesaba iade edin diye. Bi kaç gün ses çıkmayınca araya torpil kondu falan filan uzun hikaye. aradan yaklaşık 10 gün sonra Yapı Kredi müşteri hizmetlerinden aranmış bizim yuse, "efenim EFT hesabına göndermek için 30 YTL EFT masrafı alıcaz onaylıyo musunuz" hiç onaylar mı benim yusem. hem suçluyuz hem güçlü, bi miktar ses yükseltmek suretiyle müşteri temsilcisi kendine getirilmiş ve bunun üzerine kızcağız. EFT yapılan bankadan bizi arasınlar, bi seferlik masraf almayalım demişler. Durum böylece bana intikal etti. ben (artık açıklıyorum bankamı) işbankası'nın burdaki şubesine telefon edip durumu izah ettim. kızcağız anlayışlı arayalım tabi dedi. Bi kaç saniye sessizlik oldu. Nereye arayayım efendim. Valla bilmiyorum dedim. O telaş içinde ne yuse ne de ben Y.K.nin hangi birimi ile görüştüğümüzü sormamışız bile. Bu kez tekrar Y.K. müşteri hizmetleri aradım. Telefona cevap veren (ki bunların hepsi özel bi eğitimden geçtiğini biliyorum aynı tonda konuşuyorlar. "merhaba efendim ben ebru nasıl yardımcı olabilirim." cümlesini "siz öyle önemli bi insansınız ki, ne deseniz haklısınız haklı olmakla kalmıyosunuz, ayrıyetten ben sizi çok seviyor ve saygı duyuyorum. beni aramış olmanızdan öyle mutluyum ki , o kadar olur yani" cümlesiyle aynı tonda söylüyorlar. Eminim evimin yandığını da böyle bi tonda haber verirler. hiç bir tını farkı, duygu falan yok. yani tamam anlıyorum, sabırlı olmak öğretilmiştir de, be kardeşim bu işin mutluluktan güler bir ses tonuyla yapmak zorunda mısınız? mesela çok sakin ve donuk bi tonda da bunu yapabilirsiniz. hem böylece yüzyüze görüşmenin getirdiği o soğukluğu daha iyi hisseder, ona göre konuşuruz de mi? neyse sadede geliyorum.) bu mutlu ses tonlu hanım kızımıza derdimi anlattım(bunların erkek versiyonları hiç çekilmiyo o da ayrı bi mevzu tabi) o da bana kıpır kıpır bahar neşesi dolmuş içinden taşan duyguları ifade eder tonda, genel müdürlük numarasını verdi. Y.K. Genel Müüdürlüğünü aradım ve nihayet güleç ses tonu taşımayan, senin benim gibi duyguları olan ve bu duygularını da ifade etmekten çekinmeyen bi hanımla konuşmaya başladım. duruumu izah ettim, o da bizim nerde yanlış yaptığımızı anlattı, hatta bi ara ses tonu "olmaz ki kardeşim, başvurunuzda öyle demiyonuz ama, naber " halini bile aldı. Sonuç olarak yeni bi başvuru yaparak, paranın yusenin ismine gönderilmesini talep etmemiz gerektiğini, yüzlerce güleç tonlu müşteri temsilcisi ile dakikalarca süren telefon diologundan sonra öğrenmiş olduk. Benim para hala Y.K'de yatıp duruyo. tabi rahattır da şimdi, zırt pırt girip orda mı diye bakan, ordan oraya sürükleyip oynayan bi ada yok... ah para ahhh, dinleyeydin güleç sesli müşteri temsilcisinide döneydin yuvana, hesabıma, ben seni başka yerlere gönderecektim. Kısmetse para hanımla önümüzdeki hafta meçhul bi günde karşılaşmayı umuyorum. "Tüm bankaları ve müşteri temsilcilerini seviyorum. " bunu hangi ses tonuyla söylediğimi siz tahmin edin artık.

Çarşamba, Ekim 31, 2007

günlerin kolajı...

Yazacakları biriktirdikçe yazamadığımı farkediyorum. gün içinde değişen ruh hallerime uygun, müzikler eşliğinde, yazılmasını gerekeni yazıp gönderecek kadar bol zamanım yok ne yazık ki... bu yüzden şimdi yazacaklarımın da, belli bi formu olmayacak. ordan burdan arak şekilde ilerleyecekler...

ilk fotograf:
işyerimizde çalışan her öğle yemeğinde, tablidotumuzu alırken hal hatır sorduğumuz ya da telefonla menüyü öğrenmek için telefon açıp;
- Fatma hanım bugün ne yemek var? sorumuza
- çorba, yemek, pilav, yoğurt, tatlı... şeklinde yanıt veren,

Yemek sırasında;
- fatma hanım bu çorba ne çorbası? sorusuna.
- mercimek diyeelar (mercimek diyorlar ama benim hiç bi fikrim yok ya da mercimek diyorlar ama ben pek inanamadım) şeklinde yanıtlayarak, geyiğimize girmişliği olan, tertemiz mutfağımızda gönül rahatlığı ile yemek yememizi sağlayan bi kadın var. yaşı konusunda hiç bi fikrim yok, yaşlı da diyemiyorum genç de... işte bizim fatma hanım, bi gün yemekhanede işlerini bitirip, üstünde önlüğü ile kapımı çaldı.
- az bi baksana, bi şi annatcam sana. geleyim mi? dedi.
- buyur fatma hanım . dedim.
geldi, sandalyeye oturdu ve anlatmaya başladı.
bunun kocası, bi bulgara kapılmış, arada bi eve uğruyormuş. bi kez bu kadınla konuşmuş güzellikle "rahat bırak kocamı " diye. ama sonuç alamamış. bi kaç gün öncede ailecek konuşmuşlar. fatma hanım "ben böyle kabul edemiyom. ya git ya gel" demiş. kocası da "biraz zaman ver hele " demiş. şimdi isteği kadını sırdışı ettirmekmiş. ben bi şey yapabilir miymişim?
Adres biliyor musun dedim. Bilmiyorum dedi. Önce adresini bul, sonra bakalım bi şey yapabiliyor muyuz dedim. Sonra sohbet ilerledi. Bana akıl sordu. "Ne yapayım ben şinci" diye. Valla fatma hanım dedim. sen ne istiyosun önce onu bi söyle. bi de adam giderse eğer, ne kaybedersin. evine bakan bi adam mı? yani onun yokluğu maddi açıdan bi sıkıntı yaratır mı sana? Oturduuğu ev babasının gecekondusuymuş. adam kadına tutulalı beri eve bakmıyomuş zaten. çocuklarda istemiyolarmış, delikanlı bi kızı varmış, zaten geçen akşam o hiddetlenip adamı kovmuş," istemiyorum seni" demiş. eeee dedim , sen ne istiyorun fatma hanım. durdu biraz. kaşlarının altından mahçup güldü. bi sen anlarsın dedi. biliyom ben sende heriften ayrılmışsın. ben de güldüm. eee dedi insan durduk yere niye yıksın yuvasını değil mi dedi. tasdikledim. biraz daha durdu. "ben adamı boşamak istemiyom. er geç döner belki. ben beklicem" dedi. "iyi yapıyosun " dedim. "nasılsa hevesini alacak o bulgar karısından, döner" dedi. "döner" dedim. Biraz rahatladı, "hadi gidiim ben artık." dedi. geldiği gibi dönüp çıktı kapıdan.

ikinci fotograf:
haftasonu istanbul'daydım. Benim nüfusa kayıtlı olmamakla birlikte, ablası olduğum kızlardan birini daha evlendirmek için ( evlendirmek dedimse, kendi kendilerine evleniyolar kızancıklar, benimki sadece iştirak kısmına giiriyor) önce kınaya, ertesi gün de düğüne gittim. Uzun zamandır görmediğim, görmekten mutluluk duyduğum bir sürü arkadaşımla karşılaştım(arkadaş dedim ya, onlar ısrarla apla derler bana) . meğer bi çoğu burayı takip etmekteymiş. ayaküstü lafladım biraz. gözlerkarşılaştıkça gülümsedik içtenlikle. içim ısındı. bildik düğün durumları, nikah, takı töreni, pasta kesme merasimi, foto çekimi derken saat epey bi ilerlemişti ki, nihayet bizleri düşünen bi allahın kulu çıktı da, epeydir biriktirdiğimiz kurtlarımızı dökmek kısmet oldu. dudu ile birlikte deliler gibi eğlendik.

üçüncü fotograf:
kızım son zamanlarda pek bi hatırnaz oldu (!) dün bilibili ile kocası çaytay dudu'ya bi çimadam almışlar. aradaki diolog aşağıdaki gibidir.
- annecim bak pengüven(bilibili veya bilgin) ile kocası sana ne gönderdi.
- ne gönderdi. (gözler ellerle kapanır ama aradan tüm olup biten görülür)
- bak annecim.
- (gülümsemesi dudaklarında asılı.) ada bu ne?
- çim adam annecim. çok değişik bi şi.
- ne yapcaz.
- şimdi buna uygun bi kapbulacağız ve sulayacağız.
- sonra...
- sonra dğeişik bi şi olacak.
çimadamı suladık. kabına oturttuk ve dudu'nun odasına bıraktık. dudu bi kaç dakikada bi gidip geliyo. bana bakıyo , sonra biraz oyalanıyo, tekrar çim adamın yanında. son gelişinde göz göze geldik.
- çok değişik bi şi olacak değil mi anne ? dedi.
anlaşılan hemen olacağını düşündü yavrum.
- evet çok değişik bi şi olacak ama hemen olmaz annecim. bi hafta sonra falan.
- ne olacak peki anne.
- hergün sularsan, çim adamın saçları çıkacak.
- nası saçları çıkcak.
- hani çimen var ya.
- heee yeşil yeşil.
-evet başında çim çıkacak. o yüzden ona çim adam diyolar.
- hııı . başında çim çıkınca kız mı olacak anne?
- nası yani?
- hani kızların saçı oluyo ya sadece.
- hayır annecim, saçları çıksa da çimadam olarak kalacak.
- yaşasın. anne yarın pilginlere gidelim mi teşekkür etmek için. (işte burasını pek kavrayamadım, benim kız ben görmeyeli çok hatırşinas mı oldu yoksa bu istek tamamen gezme dürtüsünden mi kaynaklarınıyo bilemedim)

Salı, Ekim 16, 2007

Biz bu filmi görmüştük.

Saat: 06.35 Dudunun yatağı
A- anneciğim uzat ayağını...
A- kızım kaldır popuşu...
A- bi tanecik kol kaldı annem...
A- bunu da ilikleyeyim...
D- adaaaa uyumak istiyorum...
A- tamam az kaldı kuzum.

saat: 06.48 evin antresi
A - Tatlım kalk servis amca çaldırdı telefonu.
A - koş kızım...
A- dur tokanı takayım.
A - montunu giy...
A - kızım beren..
A - uzat ayağını botlarını giydireyim...

saat: 06.50

A- Koş dudu asansörü çağır.
A- ahh çantanı unutmayalım.

saat:06.51 evin dış kapısı kapanır.
D- kucak...
A- tamam annem asansöre binelim.
A- hıh gel kucağıma, koy kafanı. tamam.

saat: 06.52 apartman çıkış kapısının kolu

A içses: anahtar. anahtarı aldım mı?
cepler yoklanır, yokkkkk.

saat: 06.53 apartman ana girişi.
neyse ki çıkmadan aklına geldiği için, dış kapının önüne bir taş koyarak, tamamen sokakta kalmanın önüne geçilmiştir. Bir umut daire kapısına varılır, hani olmaz ya belki kapıyı açık unutmuştur kendisi. ama hayır kapı duvar. altta gri bi efoşman, üstte kolları eskilikten sarkmış pembe bol sevimli (ben seviyom çünkü) bir hırka.

saaat: 07.00
Kapıcı - abla ne oldu?
A - kapıda kaldım.
Kapıcı - dur abla servisi bitireyim de gelip bakarım.

saat: 07.20
Kapıcı gelir ve yaklaşık 40 daakka kapı açmaya uğraşır. iyi çocuktur çünkü bilir ki o saatte çilingir bulunmaz, üstelik daha önce bu kapıyı aynı saatlerde açmışlığı da vardır (yaklaşık bi sene önce yine kapıda kalındığında) ama uğraş sonuç vermez.

saat: 08.02
A - Çilingiri bi arasak.
Kapıcı - arayalım abla bu sefer açamayacağım ben.
A - numarayı bulsan.
Kapıcı - abla 0.542 ..........

saat: 08.15
çilingir gelir ve 30 saniye içinde kapıyı açar.

saat: 09.03
işyerine varış.

Evet bu filmi daha önce görmüştünüz ne olmuş ben de görmüştüm. Sabah sabah sırtımdan soğuğuda yedim zaten. gülmeyin. güldünüz mü? eee o zaman darısı başınıza. bi de sizin başınızdan geçsin bu film:)))


not: öykü komiğinize mi gitti. gider tabii. ama çok komiğinize gitmesin diye şaanee bi şarkı koydum fona. okuyup ağlayın diye:)

Perşembe, Ekim 11, 2007

Bayram Şekeri

ada: pişttt
yuse:canım
ada:lostlar bende
yuse:napıyon
yuse:alırım senden birazdan
ada:100 luk bankonatlar halinde
ada:siyah bi bond
yuse:hıhh?
ada:çanta içinde
ada:istiyorum
ada:yalnız gel
yuse:allah senin iiiliğini versin
ada:polise ya da başka birine haber verirsen
ada:bi daha lostu göremezsin
yuse:aman ha sakınnnnn
yuse:bişi olmasın onlara
yuse:daha 8. bölümdeyim
yuse:bırak lostlarımı ivrennnç kadın!!!
ada:toplam onyüzbinsekizelliüçyüz altmışkikbin istiyorum
yuse:kılına bile dokunma
yuse:hayırrrr
ada:para hazırsa değişelim
yuse:o para çokkk
yuse:nerde ve ne zaman
ada:senin elinin kiri
ada:sen karar ver
ada:lost ya da para
yuse:ok ok
ada:tamam
ada:bayramlaşma sırasında
ada:kimsenin dikakkatini çekmeden olacak
yuse:çok kalabalık olmaz mı?
ada:sen paraları ünimoga (*) koy
ada:ben alırım ordan
ada:sen merak etme
ada:yalnız ünimogdan bi alındı belgesi getir
ada:ben bayramlaşma esnasında
ada:bayram harçlığı gibi vereceğim
ada:tamam mı
yuse:ok
yuse:hazırım
yuse::D
ada:ben de

( * ) Bildiğiniz zor koşul aracıdır.