Pazartesi, Haziran 26, 2006

evet sayın okurlar
ben yazıyom siz okuyonuz ne güzel valla yaaaa... şimdi blog nüfus sayımı yapıcam. bi nevi yoklama. valla eksik çıkaarsanız yok yazar, yıl sonunda da bırakırım devamsızlıktan ona göre. evet göz değdiren sayımına hoş geldiniz. şimdi yorum kutucuğunu tıklayıp numaranızı ya da takma adınızı bırakabilirsiniz. tabi gerçek adını verenlere de kapımız sonuna kadar açık. hadi okur sayıma:)

Pazar, Haziran 25, 2006

bugünlerde dudu da adası da pek bi hasta. çarşamba dudunun erken servisi kaçırarak, perşembe günü dudunun yüzünden şeffaf tutkal temizleyip duduyu servise yetiştirmek üzere apar topar çıkınca kapıda kalarak, cuma günü de dudu kusa kusa sabahı ettiği için duduyu kreşe göndermediği ve semyaa ile üceli bekleyerek ada işe geç kalmıştır. bu yüzden canımız bi şey yazmak istememekte. kendinize iyi bakın. dondurma yemeyin, terli terli su içmeyin. gözlükçü de klimaya karşı oturmayın, sabah kahvaltısında patates salatası yemeyin, açılırım belki deyip sokağa çıkmayın. yatın uyuyun, kalıbı dinnendirin.

Pazar, Haziran 18, 2006

Size geçen gün gidip, izleme fırsatı bulduğum, başkalarının istese de seyredemeyeceği, seyretse de benim gözümle göremeyeceği ve bildiğim kadarıyla, aynı ekip aynı kadroyla bi daha ki sene yapılsa bile, aynı olmayacağı bir gösteriden bahsetmek istiyorum.

Bu gösteri ki, tüm ailemizi, geçtiğimiz cumartesi, sabahın 7.00'sinde kalkıp kahvaltı edip, özenle giyinmemize neden olan, bulduğu her yumuşak nesne üzerinde gerekirse ayakta bile uyumayı becerisine sahip, 30 yaşında koskoca bi kadını, 38,5 derece ateşe, yutkunma zorluğuna ve baş dönmesine rağmen yollara dökebilecek kudrete sahip bir gösteriydi. İlkti, tekti, tekrarı olmayacaktı. İnsanın yaşamı böyle anlar bütününden ibaret olduğunu bi kez daha hatırlattı bana. İşte öyle tekrarı olmayacak, yaşamımdaki anlardan biriydi. Gösteri merkezine vardığımızda umduğum bir kalabalıkla karşılaştım. Sahne arkasını görmeme bile izin verildi. Hatta orda gösteriye katılacakları kaydetmeme, fotograf çektirmeme bile ses çıkarmadılar. Sahne öncesi son hazırlıklarını, büyük bir gürültü ve bağrış çağrışla yapmalarını, gözlerimdeki ve yüreğimde pırıltılarla seyretttim. Çok güzeldiler, çok saf, çok içten, çok samimi. Biraz sonra yapacakları şeyi ciddiye bile almıyorlardı. Biraz daha oyalanıp, seyirciler yanında yerimi aldım. Ve perde .

Başlarında elişşi kartonlarından yapılmış birer şapka, kırmızı tişört, beyaz etek ya da şortlarla ön sıralara oturanlar ve arkalarında beyaz tişört, siyah pantalonlular hazır bi şekilde selamladılar bizleri. Ön sıradakiler seyirciler arasında annelerini aradı. Görebilenler, içtenlikle el salladı."anne bak ben burdayım" diyordu yüzlerindeki gülümseme.Dudu'nun da gözleri adasını aradı. Buluşunca, gözleriyle sevgi gönderdi, hiç profesyonelliğini bozmadan (belki de el sallamaya üşenmişti bilmiyorum). Arka arkaya gelen gösteriiler, şarkılar, şarkılı oyunlar, kediler, arılar:))) Arı kanatları için ada ile semyaanın tartışmasını getirdi aklıma. " offf anne bak öyle olmaz o" "aaaa kızım sen de herşeyi biliyosun" , " aman anne yap o zaman ne diyeyim", " kanatlarına boncuk da işlesek mi" , "anneeee bi kanatları dik tutalım, hem boncuk isteseler söylerlerdi. öteki çocukları üzmeyelim. " , " asıl öteki çocuklar işlemiş de dudu boncuksuz kalırsa görürsün", " offff anne bu kanatlar böyle yumuş ymuş olacak, olmayacak işte." , " babana söyleyeyim yenisi bulsun, sen de bildiğin gibi yap." , "anneeeeee." :)))))

Doyumsuz bi gösteriydi, kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar güzel, heyecanlı, sürprizlerle dolu ve çok eğlenceli. Dudu'nun ve arkadaşlarının deliller gibi hoplaması, Dudu'nun kemeri ne zmaan alıp ne zaman bırakacağına karar verememesi ve hep kendini ısırdığını iddia ettiği Eyen'le kolkola girme çabaları eminim tüm seyirciler için mutluluk vericiydi. Ama hepsinin de dışında söylemek istediğim, bizim görmediğimiz (asllında kulisi gördüm biliyorum siz bilmiyorsunuz) perde arkasında, bu gösteri için çaba sarfedenler için bir kaç cümle söylemek istiyorum. Aslında isim açıklamak doğrumu bilmiyorum ya. Yasimiin teyze, Gösde örtmen, Asibe tiyze, sebis amca , Zeyiha örtmen (isimini bildiklerim ve tanıdıklarım var ama bilmediğim varsa özür diliyorum onlardan da) Her biri, yaşları 2,5 ile 6 arasında değişen çocukların, ailelerine bu kıymetli hediyeyi sunabilmek için çok emek sarfettiler. Sadece öncesinde değil, gösteri sırasında da, replik verdiler, onlardan çok dans ettiler, onlardan çok terlediler, onları giydikmek ve hazırlamak için yoruldular. Sahne arkasında olduğunuzu, çok emek, sevgi, şevkat verdiğinizi, her biri en az kendi çocuğunuz gibi sevdiğinizi ve zaman zaman kendi çocuğunuzdan daha çok özen gösterdiğinizi biliyorum. Sizin varlığınız, her sabah Dudu'nun Ada'sından ayrı geçireceği zaman diliminde her ikisinin de mutlu olmasını sağladığınızı bilmek istersiniz diye düşündüm. İyi ki varsınız. Tüm çocuklarından ayrı zaman dilimi geçirmek zorunda kalıp, sizi tercih eden anneler adına teşekkür ediyorum...

Salı, Haziran 13, 2006

insanoğlu kendini beğenmiş oluyo değil mi? ömrünün yarısını kafasında koca bi metal plakasıyla birlikte geçirmiş olan, çoğu müzik otoritesinin sesine övgüler yağdırdığı bir adamı yıllarca dinlememekte ısrarlı davrandım. albüm çıktıktan sonra da uzak kaldım bi süre. tepkisiz yaklaştım. ama "Bir ömür yetmez" isimli ilk şarkısının
"Ayin gibi bu aşk
Ayin gibi bu ayrılık
Ayin gibi beklemek
Ve seni gizlemek

Sen de yenik düşme
Sabrını yitirme
Korkma ölmezsin daha çok istedin diye

Bir ömür yetmez ki
Sana doymaya ah be sevgilim
Bir hayat yetmez ki
Bir kıyısıdan başlasak aşkın bari

Benim gibiler
Sevmeyi sevenler
Her derdi çeker de
İhanete gelemezler
Kaldırsana başını
Yüreğime dokunsana
Ben hazırım herşeye
Bak hayat çok kısa

Ayrılık yorar
Ayrılık yakar
Ayrılık yıkar
Derken iz kalır kalbinde

Bir ömür yetmez ki
Korkarsan hayattan
Sen de yetmezsin ki

Mehmet Bilal"

sözlerine kayıtsız kalamayacağımı hissettim. Dinliyorum şimdi.

Salı, Haziran 06, 2006

havstıralyanın sırrı çözüldü

evettttt. beklenen oldu. dudu bi kez daha adasını tongaya düşürdü. Bu tonga öyle cografi bi tonga değil canım. ya da o tonga değildi de başka bi şiydi bilmiyorum. her neyse. aslında bu sırrı dudunun ağzından yazmak mı güzel olurdu bilmiyorum ki. belki de.... o zaman şöyle olurdu. dudu ile arkadaşı güleşcan bi akşam üzeri, milk shakelerini yudumlarlarken, gelecekteki yurtdışı planlarını birbirleri ile paylaşmaktadırlar.
- güleşi ben 18'ime bi basayım. basıp gitcem hemen. sanırım önce yunanistan'a gitmeliyim? adam hep istedi istedigidemedi. yapıştı kaldı buraya.
- düüüü. ben nepale gidecem. benimkiler beni orda yapmışlar.
- biliyo musun güleşii. ben küçükken. benim küçük teyzem avustralyaya gitmişti.
- hangi teyzen.
- küçüğü yaaa. sibel olan.
- eeee.
- ya o avustralyaya gitti ya. şirin de gitmişti. geldiklerinde bi sürü, kangruyla ilgili şeyler getirmişlerdi. ve ben o yüzden. bütün migrosları avustralya sanırdım. hani onların logosuda kangru ya....

ya işte sayın izleyiciler. dudunun kafasında avustralya, bi takım reyonları olan, içinde herşey bulunan renkli ışıklı içindeki arabalara binilebilen, eğlenceli ve her adım başı bulunabilen bi yer. ve benim canım dudumun anlamadığı, teyzesinin üç aydır orda ne yaptığı. sana sesleniyoruz. sebelll sebell, çabuk uçak bileti reyonuna git. uçak bileti reyonu yoksa oyuncak uçak reyonuna git. alışveirşi bitir artık yaaa.... sür arabanın kasaya öde paranı gel artık.

Pazar, Haziran 04, 2006

.....tan bi konu:)

Yazmak ya da yazmamak işte bütün mesele bu:) düşündüm neticede bu bizim biraz da dudunun günlüğü olduğuna göre ( ki dudu okuma yazma öğrenecek de, burayı okuyup başından geçenleri öğrenecek de yani asıl maksat bu ya. bu maksada da ulaşacağımız şüpheli de olsa) ( allam şu "da"bağlacını da(:)) ne çok kullandım. ) yazılmalı.

Bu güzel c.tesi papisinin babasının bahçesine gittik, kahvaltı ettik, bakla bezelye ayıkladık, çilek toplayıp yedik. dudu bezini kirletti, çıkartık. Semmyaaa bezini bağlama, nasılsa açık hava hem dudu çişi gelirse söyler dedi. biz de büyük insan sözü dinleriz tabi. bezi çıkarıp, eşofmanını giydirdik. Dudu bahçede, çiçeklerle böceklerle karıncalarla oynuyo. sonra birden bi ağlama sesi duyduk. Gözümüzün önünde, ne düştü ne korkacağı bi şey oldu(öyle sanıryoruz). manzara şu, dudu yere bakıyo, bi eliyle sol paçasını tutup sallamaya çalışıyo ama nası bi ağlamak ki sormayın . yanına gittik. baktığı yere baktığımızda, bi parçacık kakasının yerde olduğunu gördük. Bizim dudu kaka yapmış, kaka eşofmanın paçasına da düşünce korkudan (kuvvetle muhtemeldir ki kakasının yürüdüğünü sandı) feryadı basmış. Ada'sı hem gülüp, hem "korkma kızım, o senin kakan. bi şi olmaz, yıkanınca gidiyo, hani seninle yapıyoruz ya tuvalette "güle güle kaka" diye. işte ondan bu da." tesellileri ile belden aşağısını yıkamak üzere tuvaletin yolunu tuttu.