Çarşamba, Ağustos 02, 2006

Eğer YARIN YOKSA (SON)

Yemekten sonra, ne kadar çekmece ve çanta varsa hepsini karıştırıp, bulabildiğim tüm telefon numaralarını bir araya getirdim. Üstümü değiştirip, telefonun önünde bağdaş kurdum. Önce eski ve hala bana yakın olan arkadaşlarımı aradım. Onlarla havadan sudan şeyler konuşup, sohbet ettikten sonra son olarak onları sevdiğimi söylüyor ve kapatıyordum. Onları seviyordum fakat bunu söylemeyeli o kadar zaman olmuştu ki... Her telefonda seni seviyorum demek içimi daha çok sevgiyle dolduruyordu. Evet onları seviyorum ve daha bir çok tanımadığım insanı da. Ssbahları sigara aldığımda bana günaydın diyen bakkalı, her seferinde hatrımı soran apartman yöneticisini de seviyordum. Her zaman yakındığım, benim için bir problem demeti olan bu şehri de seviyordum. Yaşadığım bu hayatı, mutsuzluklarımı bile seviyordum. Yaşamayı çok seviyordum. Şimdi ölmenin zamanı mıydı?

Gecenin ilerleyen saatlerinde arayabileceğim herkesi aradım. Biraz uykum gelmiş, biraz da yorulmuştum ama bu gece uyuyakalana kadar bir şeyler yapmalıydım. Mutfağa gidip kendime bir kahve yaptım, kahveyi yudumlayıp evi seyrederken aklıma, bu evi manzarası için tuttuğum geldi. Bu evi manzarası için tutmuştum ama dört aydan beri oturup, manzarasını seyredecek zamanı bulamamıştım. Pencere kenarında bir koltuğa oturup, dışarıdaki manzarayı beynime kazıyana kadar seyrettim. Bir kahve daha yaptım. Kitaplıkta ne kadar ölüme dair şiir varsa bulup okudum. Saat geceye yarısını çoktan geçmişti.


------------------------------------------------------------------------------------------


Ertesi gün, sehpanın üzerinde bir kahve fincanı, yerlerde bir iki şiir kitabı, eli kanepenin kenarından aşağı sarkmıştı. Tabi ki ertesi gün uyandı. Pazar günü gözünü açtığında saat öğleyi geçmiş, dışarıda iç karartıcı bir hava vardı. Sırtı kanepede uyuyakalmaktan tutulmuş ve midesi de dün yaptıklarından dolayı hafif ağrıyordu. Buna rağmen, büyük bir gülümsemeyle kendine geldi. Evet hala yaşıyordu ve yaşamaya da devam edecekti. Bir kaç hafta sonra gelecek telefon faturası biraz moralini bozacak, belki eski eşini affetiğine pişman olacaktı ama önemli olan bu yaptıklarının onu cumartesi günü mutlu etmiş olmasıydı. Bir kez daha yaşamın tadına varmış, bir kez daha yaşama bağlanmıştı. Daha sonra ki günlerde yine sağlıklı yaşamak için şeker kullanmayacak, sabah kahvaltılarını bir bardak portakal suyuyla yapacaktı. Yalnız, fırsat buldukça sevgisini dile getirecek, anne babasının mezarını ziyaret etmekte artık eskisi gibi acı vermeyecekti. Daha uzun bir süre yatağında ölümü düşünerek uyanmayacaktı. Ta ki; yapmak isteyip yapamadığı, ertelediği işler birikip, kendisi için bir şeyler yapmadığını hissedene dek...