Salı, Eylül 26, 2006

dinliyorum.

Sarılsam Üşür müsünüz? (Vedat Sakman - ikibinaltı)

ardımda kaldı uzun yaz
yorgunum uzaktan geldim
yol bitti çoktan
yakanızdaki gül solmuş
sarılsam üşür müsünüz
yakanızdaki gül solmuş
aşk bitti çoktan
gün bitti
yol bitti
ay battı
aşk bitti çoktan
konuşun benimle ah ne olur
sözler ürkütür geceyi
gün bitti çoktan
karanlıklar hep peşimde
silin yüzümden korkuyu
karanlıklar hep
hep peşimde
ay battı çoktan
gün bitti
yol bitti
ay battı
aşk bitti çoktan
yakanızdaki gül solmuş
aşk bitti çoktan

Cuma, Eylül 22, 2006


Çarşamba, Eylül 20, 2006

Geçmiş Günlerin Dökümü


- Abla...
- Efendim ablacım.
- Ya dudu haftaya babasında olacak ya.
- hııı öyle olacak.
- Doğumgününü bu cumartesi yapalım mı?
- nerde Kermesköy'de mi?
- yok ya tekfurdağında. Burda dudunun arkadaşlarını (!) ( aslında annelerini olacak ) çağırıcam. Güzel olur. Pasta siparişini veririm ben.
- iyi peki ama cuma günü bizim morcüvertin açılışı var. yetiştirebilecek miyiz hazırlıkları.
- valla ben böreği yaparım perşembeden.
- iyi öyle yapalım ablacımmm.

Günlerden o gün. Geçen cumartesi.

Teyzesi börek yaptı. Semra mercimek köftesi ve lokma, sebel peynirli poaça ve bisküvi, adası tremisu ile hintpare yaptı ama nası yetiştiler kendileri de şaşırdı. Gerçi bu yetişme işini kolaylaştıran geç gelen misafirlere de teşekkür edecektik ama geç gelmeyi abartıp, doğumgününe saat 17.00'de başlamamıza neden olan dostları anmadan da geçemeyeceğim. İyi ki geldiniz.


Görüldüğü üzere duducum bi prensses gibiydi.

En sevdiği kardeşlerden biri bebek Deniz de gelmişti. Deniz'in elinde küçük bi oyuncak araba. Şöyle bi konuşma geçiyo aralarında.

- Tenisss, ebliseme baksana. (etekleri yandan tutulup kaldırılıyo)
- Hıhhh hıhh hıhhh.(arabayıı yerde sürtüyo)
- Teniss apkalarıma baksana kımrızı kımrızı.
- hıhh hıhh hııhhh.
Bi sonuç alamayacağını erkenden keşfettiğini umuyorum. adam milletine öyle soru sorulmaz ki adacım:))))

Dudu pastasına bayıldı. Üstümde kendi fotografını görünce çok heyecanlandı. Doğumgününün sonuna doğru pasta yemek istedğinde mutfağa birlikte gittik. Pastasına bakıp, bakışları şaşkın şöyle dedi.
- ada benim kafamı kim yedi?
Bi daha pasta üstü fotograf işine son:)))

Tabi ki doğumgününü dağıtmadan bitirmek olmazdı. İşte dudu hanımın dağıttığı karelerden biri.
- ada bana bak. beni sirret. sen oynama. Beni siyret. Bak nası dönüyo etekkerim...


Dudunun mutlu doğum haftası başlamış bulunmakta. Bu haftasonu istanbul yöresinde şenliklerle kutlanacak olan doğumgünü 25.09.2006 günü kreş kutlamasıyla son bulacaktır. İlgililere duyrulur.

Pazartesi, Eylül 11, 2006

dede dudu diolagları:)

Duducum seni en çok kim seviyooo.?
DEDEEEEE
:)))))))

YER: Dedelerin evi; Dudunun olağan göçmen hazırlık günlerinden biri. Semya ilaçlarını topluyo. Yüce onu da unutma, bunu da al diye hatırlatmalar yapıyo. Dududa bi dedesinin yanında bi annanesinin yanında yardımlarda bulunuyo (?) Dedesinin yanına gidip yaptıklarına bi göz attıktan sonra, dönüp soruyo.
- Dede sen askere gittin de mi?(Dikkat bunu soran evlat daha üç bile olmadı.)
- Evet yaptım kızım.
- Peki dede sen gene askere mi gidiyon?
- Hayır kızım.
Dudu pek tatmin olmadı bu cevaptan. Birileri bi şey saklıyo olmalıydı. Anneannesine gitti.
-Annane dedem askere mi gidiyo?
- Efendim annanecimm.
- Dedem askere mi gidicek?
- Yoooo... Yücelllll, Duru ne diyooo? Askere mi gideceksin (Evet anne 63 yaşında tekrar çağırmışlar. Askerlere nası askerlik yapılmaz eğitimi verip, içtimadan kaytarma yolları, dayak yerken acıyı azaltma ve unutma yolları konusunda ders verecek)
- Nerden çıkarıyosun Semra askerliği alla alla. Çocuk işte kimbilir nerden aklına geldi.




-Dede sen askere mi gidiyosun?
Dedecik biraz bunalmış bi de iş yapıyo terlemiş ya..
-Durucum nerden çıktı bu askerlik.
- aaaaaa dede sen askere gidiyonnnnn.
- Nası kızım gitmiyom bi yere.
- Baksana amaaa.....
O küçük beyazcık tombiş ellerini uzatır heyecanla.
- Baksana. Çantanı hazırlamışsın.








Evettttt sayın izleyiciler buyrun bakalım. Dudu dedesini tekrar askere yazdırmaya karar verdi. Bundan sonra dedesinin yaklaşık yarım yüzyıldır gitmekten büyük zevk aldığı, en önemli hobisi olan kara avının adı askerlik olarak değiştirilecektir. Tizz haber salın Atıcılık ve Avcılık Fedarasyonu'na bundan böyle kara avının adı askerlik olarak değiştirile. Dudum öyle istiyooo.

Seniha'nın Günlüğünden - Edip Cansever

Geçen gün çok sevdiğim bi çiftin sohbetine ortak oldum. Adam kadına,
"hay allah sen "senihanın günlükleri"ni bilmiyor muydun?"
Kadın kafasını olumsuzca salladı.
"ben bi eşeğim ya... Nasıl da düşünemedim. bilirsin sanmıştım. alsaydım keşke sana dün kitapçıdan. mutlaka okumalısın. hatta bulalım internetten sana okuyayım.çok seversin eminim."
kadın boynu bükük baktı gözlerinin içine. Bilmiyorum ki, keşke alsaydın diye bişeyler geveledi. Bilgisayarı açıp bi iki dakika aradılar, bulamayınca da vazgeçip, tatlı sohbetlerine devam ettiler. Ama benim aklım "seniha"da kaldı. Şimdi fırsat bulunca arattım netten. Bulduklarım aşağıda. O gece "seniha"yı bulamayan o tatlı çifte armağan olsun.
not: Bakın bakalım bilenler, günlüklerin hepsi bu mu?

SENİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN /I
Gözlerimden uçtum -bırakıp eski gövdemi-
Aynanın önünde durdum
-Kenarları saydam yapraklı aynanın-
Omuzları açık giysimi giydim -siyah-
Topaz kolyemi taktım
Göğsümün ortasına bir gül yerleştirdim
Acı, apacı bir gül
Dışarı çıktım
Muhassen'e uğradım -çağırdı demin-
Firuze ve turuncu deniz kabuğu alaşımı Muhassen'e
Yedi lamba, yedi güvercin saçlarında
Ve eşyalarında bir başkalık: 'çabuk-güzel'
Her şey 'acele-sıcak', 'acele-yerli yerinde'
Her şey, ama her şey
Bir düğün öncesi gibi
Uzun bir deniz yolculuğu sonrası
Bir yerden bir yere taşınma
Yitirilmiş duygulara bir göz atma yaklaşımı belki
Rüyamda da görmüştüm dün gece
Yedi gelin, yedi güveyi
Serpantinler, konfetiler içinde
Ağzımda bir sakız çiğneme kımıltısı
Şuramda duymadığım bir duyma
Bir elimi kalçama koyuyorum
Kimim ben?
Seniha!
Çağırmadım ki 'kendimi
Sordum, o kadar
Ben kendimi kendime sunuyorum, o kadar
Bu işe çok uygunum, o kadar
Toprağına karışmış bir çiftçi gibi
Bir gün: yüzü olmayan bir erkek
Bir gün: yanmış süt kokulu bir oğlan
Gözkapaklarımı indiriyorum
Lacivert bir jaluziyi indirir gibi
Kendimi kendime sunuyorum -ben Seniha-
Bunu hep böyle yapıyorum.
Bugün de böyle yaptım
Önce bir sigara yaktım, usul usul giyindim
Bluzumdaki bir iki kırışığı çektim düzelttim
Perdeleri açtım
Pencereyi de açtım -açık bıraktım-
Merdivenleri indim -çok yavaş indim-
Kimseye rastlamadım
Dışarı çıktım: işte ilkbahar!
Yürüdüm yürüdüm
Ben ki herkesin bilmediği
Birtakım şeyler yapan biriydim
Böylece çok göründüm
Nedense öyle sandım
Yüzler silindi, olmayan yüzler
Sis, duman, pus gibi yüzler
İnce bir çubukla sigarasını içen Muhassen
Yitti, yitiverdi hepsi
Fırlattım göğsümdeki gülü havaya
Pembe pembe bakındı boşluk
Selamladı beni
Hayır, mutsuzum.
Evet mutluyum
Bir mutluluk yokmu her çelişkide
-Var! Varsa niçin? -
Yedi lamba bir arada
Bir arada yedi güvercin
Muhassen
Bir anlamda ?çabuk-güzel?
Bir bakıma ?çabuk-çirkin?
Anlıyorum
Ben sadece armesıyım o katedralin
Dünya ise çalmaya hazır
Koskocaman bir org gibidir
Ama çalmadan
Katedralin avlusuna düşüp
Düşüp de parçalanan
Bir org gibi..
-Sevişmek!
Kimse kimsenin olmasın-
Ah bu nisan yağmurları
Hüznünü kaybetmiş çocuklar gibi şaşkın
Yağıp bitiyor
Bitsin
Çok tenha bir kahvedeyim
-Ah, aşkların çocuk bahçesi
Neden ömrün çok kısa-
Neden buruk bir özlemdir anılar
Ve özlem olarak kalacaktır da
Hayır!
Seniha!
Evet, çağırıyorum seni
Şimdiye ve sonraya
Bir başka yanıt:
Yok o da.
Sadece bir özlemim ben.
SENİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN /II
Bir ruh mu bu kadın -Cemile-
Nereye değdirsem ellerimi
Masaya, perdeye, konsola
Onunkine değmiş oluyor biraz
İnatla çekiyorum. Ellerimi çoğu kez
Gizlemem bundan.
Tren istasyonlarına gidiyor -nedense-
Bir başına oturuyor parklarda
-Cemalle bazan-
En çok da akşamüstleri
Bilmem ki bu gizemli saatlerde ne buluyor
Dolaştığı yerleri mi süslüyor
Doğayla, kentle süsleniyor mu yoksa
Birini mi bekliyor -kimbilir-
Kendiyle değil, sadece duruşuyla
-Vakitsiz çiçek açmış bir nar ağacı
Bulanık günün içinde-
Ve ağır ağır, bir ibre gibi
Tam kendine dönüyor ki
Eve koşuyor acele
Odasına kapanıyor
Yazıyor yazıyor yazıyor
Kitliyor çekmecesine yazdıklarını
Telaşla çıkıyor odasından
Cemile, diyorum, derdemez
Yüzüme bakmadan rakısını dolduruyor
Ester'se bir ucunda salonun
Bakıyor bakıyor bakıyor bize
Cemile'ye
O kadar bakıyor,ki
Sanki yazdıklarını okuyor
Saat on yedilerde böyle oluyor.
Masa ortüsündeki kırmızı lekeyi
Yıllardır silemedim
-Şarap lekesi? belki
Değişti rengi artık-
Anımsıyorum
Kimin vurduğunu o tavşanı
Bembeyaz bir kayanın dibinde
Ve bembeyaz bulutlar vardı gökte
(Ölen her canlının son sesi
Bir yaşam dolusu sesten
Daha çok akılda kalıyor)
İşte bu onun sesi
Elinde bir tüfek, utkuyla bağırıyor
İzmir'de, Karşıyaka'da
Saat on yedilerde
Olursa bir de böyle oluyor.
Fransız okulunda bir öğle sonrası
Bütün yüzlerde bir öğle sonrası
Şiirler okuyorum Rimbaud'dan
«Bir akşam kucağıma oturttum güzelliği
Acı buldum onu, sövüp saydım.»
Anımsayamıyorum gerisini
-Kaç yıl mı geçti?-
Elimi tutmuştu o oğlan
Gözleri griyle karışık mavi
Yüzünde güneşle parlayan çiller
-Kaç yıl mı geçti?-
Gelip çatlıydı o düğün günü
Pera-Palas'ta bir akşam
Akşamın en ince köşeleri
Kimler yoktu ki -o zamanlar çok kalabalıktık-
Bir fotoğrafta tam on yedi kişi
Fotoğraflar..
(Yaslamış bir ağaca omuzunu
Ben
Birlikte bir gülü tutuyoruz
Onunla ben
Bir vapur güvertesinde, denize bakıyor
Ben
Bir otel kapısındayım, izmir'de
Ben.)
Zamanlar geçtikçe neden
Mutluluk mahzunluk oluyor fotoğraflarda
Acaba
Keder mi, acı mı, hüzün mü dünyanın rengi
Mahzunluk mu yoksa yaşam
Ve doğruyu söyleyen yalnız
O mu, Rilke mi
Ölümünü içinde taşıyan.
Aşk mı yok ettiydi kocamı
-Ah, aşkların çocuk bahçesi
Neden ömrün çok kısa-
Oysa
Başlamak ne kadar güçtür, ne kadar incelikli
Sürdürmek, sadece sürdürmek
Öylesine kolay:
Hiçbir şey olmamış gibi
Kalp atışları, saat zembereği
Yıllar yıllar yıllar
Çözülmemiş bir bıkıntıyla birlikte
Kalıcı bir gülümseme yapıp da sevgisizliği..
Ek: bugün pazartesi, belki de pazartesi.
SENİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN /III
'Evler'den birindeyim, dışarda kar yağıyor
Üstüme kar yağıyor. Kalbimin
Atışlarında eriyor kar
Üşümüyorum, üşümek elimde değil
Hiçbir şey elimde değil
Sevmek istiyorum, sevemiyorum
Çarpıyor birbirine kalbimin kapıları
Gülmek istiyorum, gülemiyorum
Öne geçiyor acılarımın çizgileri
Vermek istiyorum, veremiyorum
Geri çekiyor beni tenimin güçlü dokusu
Konuşmak istiyorum, konuşamıyorum
Kapanıyor büsbütün dudaklarım
-Demiştim, pembe bir çizgi olsun
Düğün çağrımızda o gün-
'Evler'den birindeyim, dışarda kar yağıyor
Aynada kar yağıyor parıltılarla
Abajuru yakıyorum: sarı kar
-Üç parmakla bira bardağını
Hafifçe tutan elim-
Dudağımı boyuyorum: pembe kar
Cemal'i düşünüyorum: acı kar
Ester'i düşünüyorum: kar duruyor
Cemile?
Kar yağmadı sanki. Kar
Duygulara göre bir yağıp bir duruyor
-Demiştim o gün, o gece
Ve sonraları
Kan karda kaldı-
Kurtuluş?ta kar yağıyor-ne zaman yağsa-
Şöyle bir koltuğa çökerdim eskiden
Bacak bacak üstüne atardım
Hemen bir sigara yakmak gelirdi içimden
(Oysa şimdi yataktan yere değen bacaklarımın
buruşuk bir etekliğe sarınıp da tozlu bir
halıya basması biçimindedir her günkü
oturmam kalkmam
Ve içime doğru yürüyen bir ağrı duyarım ne zaman
kırmızı bir elmayı .soysam
Ve şimdi
Her yengi, her yenilgi
Her tutarsızlık, her ikilem
Güzelliğimi doldurur benim
İstesem de eskiyemem
Ve artık
Çok sesli bir müziğimdir ki ben


Tek zevki duyarken gövdemde
Kendimi kendime sunarken.) 'Evler'den birindeyim, bir org sesi bu
Yağdıkça yağan kardan
Çoktan eskimiş olmalı, diyorum katedralim
Ya da çökmüş olmalı çoktan
(Aşağıdan çağırıyorlar, usul usul iniyorum
merdivenleri, basarak çiçekli karların üstüne,
rengarenk. Karşımda cüce bir kadınla kambur
bir kadın ayaklarının altından gülüyorlar bana.
Gülüyorum ben de yağan kara ve çöken katedrale
ve onlara. Söyleşiyoruz ayaklarımızın altından
Ve
Geldikleri gibi gidiyorlar, hiçbir iz bırakmadan,
hiçbir iz bırakmadan, hiçbir iz bırakmadan.)
Giyinip dışarı çıkıyorum hemen
Ben bu 'evler'e sığamam.
SENİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN /IV
'Ve ölüm bahçesini buldu'
Oteller imzamdır benim
-Ah güzel yaşam! sevgilim ölüm!-
Şimdi bir otelin apacı sevinciyim.
Ey bardak taşıyanlar, kış ustaları
Sonbaharda ne yaparsınız
Ben ne yaparım
Kendime başka biriymiş gibi bakmaktan
Arta kalan bir çift gözü de
Kimbilir nerde bıraktım.
Ah güzel yaşam! sevgilim ölüm!
Göğsümden bir düğme daha çözdüm
Saçlarımı taradım
Yüzümdeki beni koyulaştırdım
Pudra süründüm biraz -hayır, iğrenmiyorum artık-
Kırıştı göz kenarlarım çoktan
Çantamı açtım kapadım -neler yoktu ki-
Bir ayna
Bir katedral fotoğrafı -renkli-
Sonbahardan da büyük
Boş bir tabut deseni
Anahtarsız bir anahtarlık
Adresler -hepsini yırttım attım-
Bir şiir kitabı Nerval'den
-Ölünce tanrının
Bir ikinci yaşamım
Yaşamayı uman Nerval'den-
Telefonu açtım -bilmem ki neden-
Rastgele çevirdim: iğrenç bir kadın sesi
Tanrım!
Hemen kapadım.
Alı güzel yaşam! sevgilim ölüm!
Ben yalnız ikinize hayranım
Bilin ki gitmiyorum 'başka evler'e artık
O günden bugüne hiç çağrılmadım
Kapandım kapandım kapandım
Kabuklu bir deniz hayvanı gibi demin
Yağmurluğumun içine
Fırladım caddelere çıktım
Günaydın, dedim.sütünü esirgemeyen
Eski bir mezar taşına
Günaydın!
Ne güzel bir duruşun var senin
Doğayı kımıldatmadan
Islandım
Kıyılara indim, ıslak kumlara bastım
Ayak izlerimi sevdim, okşadım
Dolaştım dolaştım
Bir bankaya girdim çıktım
Biri bacağımı elledi tramvayda
Ses çıkarmadım
Ah güzel yaşam! sevgilim ölüm!
Seniha!
Seni bugün kıskandım
Otele döndüm akşama doğru.
Not: Ben bugün biraz
Yaşamı kımıldattım
Bir bardak konyak içtim ve
Ölüme kurulandım.
SENİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN /V
İşte
Gördün
Demek ki böyle
Pencere pervazını -kirli çok-
Boyası dökülmüş yer yer
Lekeler lekeler lekeler
İşte, gördün, demek ki böyle
Koruklar sarkmış her yandan
Donuk, tozla kaplı koruklar
Ve lacivert bir görülmeyle
Ve
Limanın insan kokulu gürültüsüyle
İşte
Gördün
Demek ki böyle.
Gördün, görüverdin hemen
Demir arabayı rayların üstünde
Ve tahta bacaklı adamı -güneşe bakan-
Bakışlarında bir zamandışılık -öyle-
Gördün
Demir arabayı
Rayların üstünde
Ve tahta bacaklı adamı
Gürdün, görüverdin hemen.
Duydun
Duydun ki o boşluk sendin. Katedral
Ayrıca bir boşluktu senin içinde
Senin senin senin
Hayır!
Dudaklarını büzme
Ayaklarını -evet- daya oraya
Oraya oraya
Tezgaha :koy dirseğini -koydun mu-
İyi tut bardağını -iyi tut-
Bir iki kez döndür avucunda
Seniha!
Gördün mü bak
Buğulu bir hiçliktir, değil mi
Aynada titreşen bardak
Ve her şey
Değil mi, budur
Bir ölünün bir ölüye sorduğunu sormak.
Üç çiçek koymuşlar üç ayrı vazoya
Şuraya şuraya şuraya
Kalbindeki buruk pembelik
Bundan
İşittin işitmedin -ne çıkar-
Konuşur gibi onlar satıcısıyla.
İki kişi durmuş köşede -tam köşede
Düzenli bir biçimde konuşuyorlar
Sen dişlerini vuruyorsun birbirine
Titreyerek yalnızlıktan
-Sanki İstinye'yi dönünce
Porselenler yapıştıran bir ermeni var-
Kuşlar kuşların yanına, yapraklar
Yaprakların yanına
Hiçbir şey yalnız kalmıyor
İnsandan başka dünyada
Seniha!
Duymuyorsun sen kendini
Başıboş bir müzik gibisin kırlarda,
Gün kendini yiyor -gün bile-
Üç çiçekle akşam oldu, ne yapsan
Kapıdaki çıngırak., yaşam ne çabuk geçiyor
Çıngırak
Gün erkek oldu Seniha
Denizden çıktıktan sonra
Giyinmek kadar güzel
Gün erkek oldu
Gün senin oldu Seniha
Upuzun gözlerin ki -lacivert-
Örtüldü akşamın asmalarıyla
Unutma, yaşamından iyisin
Yaşamın senden iyi
Kutsalsın, görkemlisin, kendine verilmişsin.
SENİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN /VI
- Kapının arkasında ne var
- Hiç!, hiçliğin adı
- Kapının arkasında ne var
- Kapının arkasında mı? tanrı
- Kapının arkasında ne var, kapının
- Bilmem ki ne var arkasında kapının
- Kapının arkasında ne var
- Bir bahçe, bir su kovası, içi boş
- Kapının arkasında..
- İncil
- Kapının arkasında ne var
- Bir tepe, boşaltılmış onun da içi
- Kapının arkasında ne var
- Bir duvar, tuğlasız, unutmuş dülger malasını
- Kapının arkasında ne var
- Havası kaçmış bir deniz yatağı
- Kapının arkasında ne var
- Bir çift kadın ayakkabısı -siyah-
- Kapının arkasında..
- Sökülmüş bir laterna, kutusu kalmış
- Kapının arkasında ne var
- Kurumuş böcek kabuklan, suyu çekilmiş bir deniz
- Kapının arkasında..
- Bir kuru kafa
- Kapının arkasında ne var
- Kapının arkasında mı? hiç!.
Belli belirsiz bir şarkı.
Odamdan çıktım
Koridoru geçtim -kimseler yoktu-
Merdivenleri indim -kimseye rastlamadım-
(Muhassen'den son kez çıkarken
Kimseye rastlamadım)
Bara baktım -kimseler yoktu-
Bir kadeh aldım, konyak doldurdum
Kadehi iki parmağım arasında tuttum tuttum
Kısarak gözlerimi kendime baktım
Otel, Ben, Konyak -neden olmasın-
Tanrı - İsa - Ruhülkudüs, dedim
Ben böyle dedim, acaba
Kimlerin avuntusuydum.
Dünyaya bir kere daha baktım cam kapının ardından
Dünyanın kokusunu duydum
Kendi kokumu?
Elbette duydum
Geçmeyen bir kokuydu -yaşlılık kokusu mu-
Çıkardım çantamdan Chanel'imi
Biraz süründüm.
Dedim ki,bugün de bitti gündüzüm
Otel, Ben, Konyak
Tanrı-İsa-Ruhülkudüs
Vahşetin son öyküsüyüm
Belki ilk öyküsüyüm
Işığımı söndürdüm: beyaz karanlık.
SENİHA'NIN GÜNLÜĞÜNDEN /VII
Özür dilerimdünya
Benbu otelden çıkamam
İmza: Seniha

Çarşamba, Eylül 06, 2006

Reyhan Fun Club hakkında...

Günlerdir hep aklımda olmasına rağmen, kızım işin mi yok, bırak insanları kendi kendilerine bi eğlence bulmuşlar, hem yanlış anlaşılırsın, polemiğe girmeye gerek yok gibi cümlelerle engelledim sözcüklerimi. İlk okuduğum postta sevimli bile gelmişti. Hani böyle bi gerçek vardı, zaman zaman espri konusu olur, gülünüp geçilir, unutulurdu.
Postu yazan blogerla bi alıp veremediğim yok, hatta en sevdiğim arkadaşımın sayfasında eklidir, ordan ulaşıp okuduğum da zaman zaman beni mutlu bile eder. Sevimli, cimcime , gencecik bi kız çocuğu... Onun da içinde bi kötülük yok bunu da biliyorum ama yine de bi kaç sözcük etmeden geçemeyeceğim.

Şimdi düşünün, şöyle şapkanızı çıkarıp önünüze koyun. Liseyi bitirdiniz ya da bitiremediniz. Babanız izin vermedi, izin verdi ama imkanları el vermedi,imkanları el verdi ama bitirse ne olacak kızımı çalıştırmam dedi ya da ne kadar okutmak istese de sizin yeteneğiniz sınırlıydı. Sınırlı olmasa bile hayatın gerçeklerini idrak edemiyordunuz, beklentileriniz ve bakış açınız farklıydı ve sonuç olarak sınırları olan eğitiminizi tamamladıktan sonra annenizin yanına kalifiye sağ kol, bi numaralı yardımcı olarak yaşamınızın ikinci bölümüne başladınız.

Ne beklersiniz hayattan. En kötü ihtimalle kimseye muhtaç olmadan hayatınızı devam ettirmek değil mi? Bunu nasıl sağlayabilirsiniz. Elinizden geldiğinizce evişlerine yardım etmeye, ailenizin üzerindeki yükü üstlenmeye çalışırsınız. Ve zamanla kendinize ait bir ev hayali içinde bulursunuz kendinizi.Evime şöyle perde takacağım, böyle bi tencerede yemeği pişireceğim. Benim de sözümün geçeceği, hüküm sürebileceğim bi evim olacak. Amakendinize ait evin tek yolu evlenmektir. Çünkü tek başına yaşam hem maddi açıdan mümkün değildir, hem çevreniz buna asla izin vermez. Siz de beklemeye başlarsınız. Hayırlı bi kısmet diye tabir edilen bi yabancının gelip, evim diyebileceğiniz dört duvar arasına götürmesini. Kendinizi zaman zaman yararsız hissedersiniz. Zaman geçmeye devam eder ve siz hala hayırlı bi kısmet bulamazsanız ne olur. Arkadaşlarınız birer birer evlenir, kimi gurbete gider, kimi çoluk çocuğa karışmaya başlar. Eskiden konuştuğunuz bakkalın çırağı, yeni taşınan komşunun üniversiteye giden oğlunu konuşamazsınız artık. Siz bekarsınızdır, kırk yılın başı hayırlı talip bulmuş arkadaşlarınız da artık sizi pek görmek istemezler, siz de içten içe kıskanırsınız çiçekli perdelerini, sümüklü çocuklarını. Ama yapacak bi şey yoktur. Bu hayırlı talip pazarda satılmamaktadır ki. Yaşınız biraz daha ilerlediği zaman ne olur? Artık üniversite öğrencisi yerine, iş güç sahibi talipler hayal edersiniz ama yavaş yavaş herkes endişelenmeye başlar... Anne ve baba yaşını almıştır ve daha ne kadar başınızda bulunacakları, sizi kötülüklere karşı ne kadar koruyup kollayabilecekleri soru işaretidir. Ve onlar daha da endişelenir. Sizi kime emanet edeceklerdir. Bir iş sahibi olamamışsınızdır. Babadan kalma sabit bi gelir yoksa durumunuz daha da acizdir. Yalnız başına sokağa bile çıkmamışsınızdır belki. Gittiklerinde tek başına dış dünyayla nasıl başa çıkacaksınızdır. Artık hayallerinizdeki perdelerin çiçekleri solmuş, tencereniz teflonu çizilmiş, islenmiş, iş güç sahibi yakışıklı, mevki sahibi bekar talip yerini, dul çoluk çocuk sahibi, yaşlı dul adam hayali almıştır. Tek istediğiniz yalnız başına şu dünyadan göçüp gitmemektir. Acıklıdır, dokunaklıdır ve bizim gerçeğimizdir. Türk gelenek ve göreneklerine göre evde oturup beklemekten başka bi seçeneğiniz yoktur ve siz böyle oturup beklerken, henüz yalnızlık duygusunun ne kadar can acıtıcı olduğunu hissetmemiş, hayatlarının sonuna kadar yalnız kalsa bile maddi açıdan kimseye muhtaç olmadan yaşamına devam edebilecekler sizin için "evde kalmış kız kurusu" diye konuşup gülüşmektedir. Siz, duymasanız bile gözlerinden anlarsınız sözcüklerini, umursamaz görünseniz de içiniz yanar.

Hayatınızın sonuna kadar kimsenin size "evde kalmış kız kurusu" muamelesi yapmaması dileğiyle. Sevgilerle.

Salı, Eylül 05, 2006


Kımrızı rugan akkabılarım oldu. Adanın da küçükken olmuş, hatta bütün kız çocukkarın oluyomuş. adaya bayramda almış yüce.

Hatta onunla uyumuş bi gece, harife gecesiymiş, baryamdan önceki gece.

annene de elbise dikmişmiş adaya kımrızı kımrızı.

güzel miydi baryam diye sormadım. baryamlar güzel olmaz mı hiç...



Güzel bi elbise seçmiştik duruya düğün için. Ama altına giyeceği ayakkabıyı unutmuşuz.

Güzel çoraplarının altına sandaletlerini giyemezdi. Spor pabuçları da havasını bozardı. Cumartesi apar topar alışveriş merkezine gidildi ( :) ) Hemen ruganından bi ayakkabı, hem kırmızısından alındı. Ama o kadar çok sevdi ki duru düğüne kadar bekleyemeyip hemen oracıkta giydi. Bütün gün dolaştıktan sonra, iki adımda bi "ada ben yolurdum. kucaaana al" dedi. Nedeni eve gelince anlaşıldı. Minik pamuk ayaklarını, kırımızı rugan ayakkabıları vurmuştu.Düğüne yara bandı yardımıyla katıldı, ilk yarım saatten sonra ayakkabılar benim ayaklarımın yanında, güzelim çorapları ile devam etti:)))


İşte Duru hanım, Kadife Elbisei ve Rugan Ayakkabıları ile
Yuselerin kapısın önünde:)

Pazartesi, Eylül 04, 2006

Unutma, sanma, yanılsama, vicdan azabına dair:)

Bazı zamanlar, elimin altında bi kaç parça karalama kağıdı, bi iki dosya ile evin yolunu tuttuğum olur, yavaş yavaş yürürken bir yandan da kafamdan program yaparım. Eve gideceğim, duduyla oynayacağım, yemek yiyeceğiz, makineye çamaşır atacağım, duduya süt yapacaım, çamaşırları asacağım, duduyu uyutacağım, sonra da çalışacağım.
Bu planların, "duduyu uyutacağım" bölümünden sonrasının gerçekleştiği görülmemiştir, hem görülse bile o zamanlar eve iş getirmediğim zamanlara denk gelir:) Bu nedenle eve gelen işler, geldiği gibi geri döner ama yine de taşımaktan usanmam, o işi vicdan azabına çeviririm.

Bu pazartesi işe gittiğimde, "G" beyi görünce aklıma eve götürdüğüm ve yüzünü açmadığım dosya geldi birden ... "tüh" dedim" gelirken getirmedim de. gidip alsam mı?"... ama bu sorular kısa sürdü.dosyaya gerek kalmadı ve ben unuttum...

Akşam eve geldim. Posta kutusunda bi kredi kartı ekstresi ilginç. iş adresime gelen ekstrenin ev adresimde işi ne? hem ben bu ekstreyi almamış mıydım? eve çıktım. ekstreyi açtım. iş adresi üzerinde ama eve gelmiş. alla allaaaa.

Haftasonu eve getirdiğim dosyayı yana yıkıla aramaya başladım. Ekstrenin akibetini araştırmayı unutarak. Dosya da evraklar da yok yok yok. Sebelle telefon ettim. "ada hiç görmedim" dedi.

İKİ GÜN ÖNCE İŞ ÇIKIŞI

İçses: Bak onu c.tesi yaparım. Bu akşam kızlarla takılır erken yatarım. Bi de şunu yazmayı da unutmayayım. saat kaç? 18.15. hımmmmmm dudunun gelmesine az kalmış. Biraz bekleyeyim balım gelir birazdan çıkarız. Çocuk bahçesinde oturmayayım. Şu kaldırımın köşesi iyi. Dur şu dosyayı altıma koyayım da, hasta olmayayım.

5- 10 DAKİKA SONRA:

Tirilink tirilink. Tirilink tirilink.
-alo
-abla
- efendim sibo
- duruyu mu bekliyom
- hııı
-bekleme servisi geç saat almışlar sana söylemeyi unuttum.
-aaa tamam canım çıkıyorum eve kapıyı aç.

kalkıp eve gittim.

Bi gariplik yok aslında değil mi? Üstüne oturduğum dosyayı kalkarken almayı unutmam dışında. Ona da bi itirazım yok diyelim unuttum. Ki koca insan, koca dosyayı, hatta işini kaldırımın üstünde unutur mu? Tut ki unuttu, ya o almadığı dosyayı eve götürüp aldığını sanırım mı? Sanıp da evde araya araya bulamayınca, taaaaaa telefonlarla dosya mı gördünüz mü diye sorar mı?

Neyse ki, o günü zor da olsa hatırladım, dosyanın izini sürdüm buldum, şimdi güvenli bi şekilde masada yarın işe götürülmek üzere bekliyor.

Bu kadar unutma, sanma arasında vicdan azabımla başbaşa bi gece daha. allah aklıma mukayyet olsun...

not: Ekstre dosyanın içindeydi. işyerinden getiriyordum eve. bulcamayı çözmem de en büyük yardımı ona ve "sen öyle sanmayasın" diyen siboya borçluyum.

Cumartesi, Eylül 02, 2006

Tatile çıkmayanlara atfen:)


Tatile gidiyorum. tatilden dönüyorum diyerek güzel bi tembellik yaptığımın farkındayım. işte size, gezelim görelim tadında bu sene ki tatil istikametim. Yukarıdaki fotografa bakınca bi şey anlaşılmıyo ama bu sene tatil için seçtiğim mekan güney sahilllerimizin güzide yerlerinden Fethiye'ydi. Fehtiye'ye hatırlamadığım bir cumartesi öğle üzeri indiğimizde, dereceler 51 santigratı gösteriyordu.

Fethiye'de bizi misafir eden Nurhayat-Muhammed ve sürekli "dit" demesine karşın gideceğimiz gün kapı önünde çığlık çığlığa ağlayan Zeynep Nehir öyle güzel ağırladılar ki bizi, yüreğim sevinçle doldu.
İşte bu da Bayan "Dit":)))

Sonraki günlerde kareyi tamamlayıp, Hisarönünde kalacak bir yer bulduktan sonra, gündüz yüzerek, geceleri de mekan keşfetmekle vakit geçirdik.

Fethiye İçin Tavsiyeler:
- İki tekne turu: Biri Fethiye içinden, biri Ölüdeniz'den
- P.tesi ve Cuma geceleri Hisarönün'nde Ata Bar'da Poker adlı bir grup çalıyor, iyi de çalıyor:)
- Gece hayatında yaş ortalaması fotograftan da görüldüğü üzere; 17-25 ila 45-65 arası olup, çoluk çocuk gidin eğlenirsiniz. Ama kara kaş kara göz insan görmeye hasret kalıyorsunuz, özellikle Hisarönü küçük ingiltere:)-Bi gününüzü Saklıkent'e ayırın ve gittiğiniz de tarihi antik kent bulacağınız yanılgısını yaşamayın:)- Saklıkent'te değil, oraya varmayan yol üzerinde Kadıköy'ü geçtikten sonra, gidişte sol tarafta kalan sanırım "Esma Ana'nın Yeri"den sonra, "Ercan Abi"nin köy evinde yiyin. Misafirperverlik, ikram, gözleme, tereyağlı alabalık ve gelen hesabı hayretler içinde seyredin. 2,5 YTL bozuk parası olmadığı için paranın üstünü ödeyemeyen, aradan bir süre geçip de kalkarken 2 kilo domates istememiz üzerine domatesin parasını - sizin bana hakkınız geçti, ölsem almam, afiyet olsun, hakkınızı helal edin" diyen Ercan abi ile tanışın.-Ölüdeniz'de denize girin.