Pazar, Aralık 10, 2006


Bugün "Babil"e gittim.


Bize verilmiş en büyük hediyelerden biri olan konuşma yeteneğinin
ne kadar önemli olduğunu ama buna rağmen,
inatla konuşmaktan, dinlemekten, anlamaktan
kaçtığımızı gördüm.



Ölümlerin iki insan arasına kapanması zor mesafeler koyabildiğini,




















Kurşun yarasının, ruhtaki yaralardan daha çabuk iyileştiğini bir kez daha anladım.








Bazen insanın neleri kaybettiğini anlaması için,
kaybetmenin eşiğine gelmesi gerektiğini hatırladım.

Etrafımızı saran, günlük hayatımızın bir parçası haline gelen, tv, telefon gibi iletişim araçlarının Dünya'yı küçültmekle birlikte, yalnızlıkları derinleştirdiğini hissettim. Efsanedeki gibi, her birimiz başka bir dil konuşuyoruz...
Ben filmi izledim. Hepsi bu.

Not: Fotograflar www.intersinema.com sitesinden alınmıştır.



2 yorum:

uNut dedi ki...

izlediği filmi yorumlayabilen insanlara hasretim aplaaaa!!!yardım et banaaaaaaaaaaaa!!!

Adsız dedi ki...

İnsan, Tanrı olmak istedi. Ve Tanrı'nın yerine göz dikerek gökyüzüne uzanan dev bir kule inşaa etti: Babil Kulesi. Tanrı'nın gazabı büyük oldu, kuleyi yerle bir etmekle kalmadı, o güne kadar tek bir dil ile anlaşan insanların dillerini de yerle bir etti, parçaladı.

Derler ki, işte o günden sonra yeryüzünde sonsuza dek sürecek bir karmaşa, iletişimsizlik başladı.

Oysa, Babil'in ardındaki asıl ceza "farklı dilleri konuşan insanların değil, aynı dili konuşan insanların, aynı dili konuştukları halde birbirlerini anlamaması" idi...
KENARSÜSÜ