Pazartesi, Ağustos 28, 2006

Tatilden döndüm, duyrulur. Pc'me el koyan babama inat şekerim yusenin pc'sinden size sesleniyorumm... Ayrıntıları yakında vereceğimdir. Şimdilik sadece merhabaaaaaaaa.

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

dudu tiyatrosu

Berbat bi gün . gerçi berbat bi haftaydı ama bugün çok ama çok canım sıkıldı. canım burnumda derler ya. canım artık burnumda bile değil. çekti gitti sanırım. Israr etmeyin anlatmayacağım. ama eve dönerken tüm sinirimi ve gerginliğimi kapının dışında bırakabilmek için, derin derin nefes alarak çaldım kapıyı. içerde dudum vardı, annem vardı, babam vardı ve onların hiç bi şeyden haberi yoktu. İçeri girdikten bi süre sonra aşağıda vukubulan olaydan sonra, nası olduğumu artık siz düşünün:)

Sahne 1
Yer duduların mutfağı. Ada ile dede masada laflamaktadırlar. yaz akşamı güneş hala ısıtıyo. yemek sonrası sigara içilmekte. mutfağa dudu girer.

- ada ben gelin olimm. sen beni akkışla (alkışla)
- pamam duducum.
-hadi gennik(gennik) giyelim.
- ama aşkım gelinliğin yanı sökülmüştü ya. annanene söyle diksin.
- hayıırrrr sökünmedi.
- adacım valla söküldü hatırlamıyormusun?
-hatıllıyommm.
-eee o zaman.
- üüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü
- tamam balım gidip bakalım o zaman.

SAhne 2
Yer Dudunun odası. giysi dolabı karıştırılmakta.o sırada yaklaşık 1 yıl önce şiiin geziden getirdiği küçülmüş beyaz bi elbiseyi alıp elinde sallar. aklı sıra duduyla dalga geçecek ya. kafasız kadın:)
-bak duducum bu da beyaz hadi giyelim.
-olmassss o küçük . yakısmazzz.
-aaaa lütten dudu. hadi giyelim.
Zor bela duduyu o elbise içine sokan ada, bıyık altından gülerek (burda bıyık altı deyimdir adanın kesinlikle bıyıkları yoktur.)
- aaaa dudu çok güzel oldu adacım valla.
- hayııırrrr yakısmadı. çok kısa yaaaa.
- ama duducummm
- üüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü
- tamam güzelim. başka bi şey bakalım. (adanın gülmesi yarım kalmış, dudu özgür iradesiyle adasının eğlencesi olmamış kararlı bi genç kısdır.)
elbiseler arasında altında tülleri olan siyah kiloş etek kadife bi elbise bulup, omuzlarından tutarak gösterir ada.
-bu nasıl dudu.
-ebettt. çok güsel. pırpırları var. oynucam ya. döner bunnar. (:)
ne diyelim biliyo evlat.

sahne 3 yer dudunun mutfağı, ada dede hala laflamayı bitirememiş. dudu elinde kosla oxi action leke sökücü tutup sallamakta .üstünde hala az önce güzel kadife tüllü siyah elbisesi.

-adaaaaa.
-kızım ne yapıyosun ama bırak onu çok zararlı. ver annem.
- olmassss. halı silcem.
-ama adacım halımız temiz leke yok ki.
- hayıllll varrr.
- hani nerde.
dudu adanın elinden tutup, halı üzerindeki bi takım gölgeleri gösterek, eve temizlikçi almış çok bilmiş titiz ev teyzeleri gibi eli belinde. adada temizliğinden memnun kalınmamış bi temizlikçi pozunda boynu büküktür.
-bakkkkk. leke..
-peki adacım ver azıcık sıkalım ama uzak dur sen pamam mı?
-pamam.
halının gösterilen noktalarına sıkmakla kalmaz ada, bulduğu tüm gölgelere kosla oxi action'ı pıspıslar. her pısta ortaya çıkan beyaz köpük duduyu sevinçten deli eder.
- ada bak. kaaa yağdı.
- tamam adacım. şimdi bu karlar eriyene kadar beklememiz lazım. sakın elleme, elbisene değmesin. elbisen kirlenir .
- tamam.
-kızım çekil yaklaşma.
ada elinde oxi actionla mutfağa gider girmez dudu arkasında belirir.
-ada silelim.
-kızım dur silinmez.
- ama ada.
-hayır dudu.
iki dakikaya kalmaz dudu elinde yer bezi ile temizlik yapıp huzura ermiş bi mutluluk gülümsemesiyle bakmaktadır kapının ötesinden.
-dudu?sildin mi yoksa?
-ebet.
-aahh annem doğru banyoya ellerini yüzüne ağzına sürme. hadi koş koş.
eller iyice yıkanır. kurulanırken de konuşulur.
-dudu ben sana bekle sen silme, ben sileceğim, elbisen kirlenir, çok zararlı demedim mi?
-ebet.
-tamam demek ki biliyorsun ve sen beni dinlemedin. bu durumda bi mola gerekiyo gibi. doooruu odana adacım.
-amaa...
-ama yok odana gidiyosun ben de sana saati getiriyorum.
sallana sallana yürürken yüz asılmış, dudaklar dışarı çıkartılmış.
-küstüm sana.
- .....
- ada küstüm sana.
- yapacak bi şey yok. dinnemedin beni balım.
- ada küstüm sana. hatıllatmıyom sana, ben babama gidecem.

------------------------
eh buyrun bakalım. duduya hatıllatmıyo babasına gidecekmiş. anlayan anlamıştır sanırım. şimdi ben de diyorum. küstüm size. hatıllatmıyom ama ben tatile gidecem.

Cumartesi, Ağustos 12, 2006

offf kiii offff





Canım durum, nası bi dünyaya geldiini bi bilsen. ahhhh herşey bi yarış oldu gitti güzel ülkemde. "biri bizi gözetler mi gözetlerse özetler mi" ile başlayan furya,"benimle mi evlencen onunla mı evlencen, yoksa kaynanamla mı evlenecem"le devam etti. Sonrasında "en iyi ses ben de", "yok ses de ben de vüjütta bende". "en iyi ben söylerim", "benim torpil iyi gerisi boş", "tiyatro yapıyoz, parodi ediyos, biz çok komiğiz"le devamı geldi. Geçen sene de "asena mı taaa iyi yoksa tan mı" ile başlayıp, adını bile duymadığımız dansları, gözlerimizi tvden ayırmadan izledik. 3.sezonun sonunda baktılar ki millet kıvrak vücut görmek istiyor, çevirdiler oryantale. onlar için de yazacak sayfalarca post var ama, bu gece sanırım son nokta konulmuş oluyor. Son trend, bizi tv'ye mıhlıyacak son yarışma "Super Layd" . Cemil İpekçi ve etrafında bi hanım ve beyefendiden oluşan juri üyelerinin karşısına çıkan yurdum boş vakit zengini, o yarışma olmadı bu kesin olur diye kalkıp gelen, para kazanmanın kolay yolunun tv'den geçtiğini sanan, hatta buna tüm kalbiyle inanan hemcinslerim. Şimdi Cemil İpekçi ve ekibi tarafından hanımefendi olarak yetiştirilecekler.

Hanımefendi yetiştirme deyince aklıma Türkan Şoray'lı, Belgin Doruk'lu samimi Türk filmleri gelirdi. Hiç olmazsa ordaki kızcağızların hanımefendi olmak için "sevdiği adama ulaşabilmek" gibi daha anlamlı bir amacı olurdu. Tabii bunlar aklıma gelmişken "My fair layd" geçemeden edemeyeceğim. Neydi o meşhur repliği
"İspanya da yağmur,
Her yer Çamur"
Görüntüsü ve tavrı birbiriyle örtüşen "Audrey Hepburn" lü o filmdeki bazı görüntüler hayal meyal gözümün önünde...

Neyse sadede geliyorum. Nasıl layd yetiştirilir merak ediyorum, ne yapacaklar. Göz ucuyla bakıyorum da. offf kii offf. Bu nereye kadar devam edecek. Her yenisi piyasaya çıktığında bu kadar da olmaz dedittiren bu yarışın sonu ne olacak. Senin zamanında artık hayatta kalmak için mi yarışıyor olacaksınız. Ahh tarçınım, ah börtlenim. Yaşayıp göreceğiz:)

Salı, Ağustos 08, 2006

Canım Duducummm.

Bu blog işi senin için biliyorsun. Bu kadar küçükken neler yaptığın ve benim neler düşündüğümle ilgili. Bu yüzden günlerdir olan bitene sessiz kalmayı tercih ettim. En azından senin bundan haberin olmasın istedim. Ama sen daha üç yaşına varmadan, senin kadar şanslı olmayan küçük çocuklar, bebekler ve senden biraz daha büyük ablaların, abilerin, teyzelerin, amcaların, dedelerin ve anneannelerin tüm dünyanın ve ne yazık ki benim de seyirci kaldığım bir savaşın orta yerinde evlerinde öldürülüyor.

Bugün o insanların öldürüldüğü ülkenin başbakanı (yani koca bir adam, ülkeyi yönetenlerin başkanı) savaşla ve ülkesindeki insanların durumu ile ilgili konuşurken gözyaşlarını tutamadı. Sen bilirsin, büyükler kolay kolay ağlamaz, hatta amcalar hiç ağlamaz. Anla işte ne kadar çaresiz bırakmışlar...

Keşke yapacak bir şeylerim olsa ve sana "Dudum işte bak böyle yaptım" diyebilsem. Oysa ben de diğer sessiz izleyiciler gibi, seyrediyor, gözyaşı döküyor ve lanetliyorum.

Cuma, Ağustos 04, 2006

Kar durdu


Çarşamba, Ağustos 02, 2006

Eğer YARIN YOKSA (SON)

Yemekten sonra, ne kadar çekmece ve çanta varsa hepsini karıştırıp, bulabildiğim tüm telefon numaralarını bir araya getirdim. Üstümü değiştirip, telefonun önünde bağdaş kurdum. Önce eski ve hala bana yakın olan arkadaşlarımı aradım. Onlarla havadan sudan şeyler konuşup, sohbet ettikten sonra son olarak onları sevdiğimi söylüyor ve kapatıyordum. Onları seviyordum fakat bunu söylemeyeli o kadar zaman olmuştu ki... Her telefonda seni seviyorum demek içimi daha çok sevgiyle dolduruyordu. Evet onları seviyorum ve daha bir çok tanımadığım insanı da. Ssbahları sigara aldığımda bana günaydın diyen bakkalı, her seferinde hatrımı soran apartman yöneticisini de seviyordum. Her zaman yakındığım, benim için bir problem demeti olan bu şehri de seviyordum. Yaşadığım bu hayatı, mutsuzluklarımı bile seviyordum. Yaşamayı çok seviyordum. Şimdi ölmenin zamanı mıydı?

Gecenin ilerleyen saatlerinde arayabileceğim herkesi aradım. Biraz uykum gelmiş, biraz da yorulmuştum ama bu gece uyuyakalana kadar bir şeyler yapmalıydım. Mutfağa gidip kendime bir kahve yaptım, kahveyi yudumlayıp evi seyrederken aklıma, bu evi manzarası için tuttuğum geldi. Bu evi manzarası için tutmuştum ama dört aydan beri oturup, manzarasını seyredecek zamanı bulamamıştım. Pencere kenarında bir koltuğa oturup, dışarıdaki manzarayı beynime kazıyana kadar seyrettim. Bir kahve daha yaptım. Kitaplıkta ne kadar ölüme dair şiir varsa bulup okudum. Saat geceye yarısını çoktan geçmişti.


------------------------------------------------------------------------------------------


Ertesi gün, sehpanın üzerinde bir kahve fincanı, yerlerde bir iki şiir kitabı, eli kanepenin kenarından aşağı sarkmıştı. Tabi ki ertesi gün uyandı. Pazar günü gözünü açtığında saat öğleyi geçmiş, dışarıda iç karartıcı bir hava vardı. Sırtı kanepede uyuyakalmaktan tutulmuş ve midesi de dün yaptıklarından dolayı hafif ağrıyordu. Buna rağmen, büyük bir gülümsemeyle kendine geldi. Evet hala yaşıyordu ve yaşamaya da devam edecekti. Bir kaç hafta sonra gelecek telefon faturası biraz moralini bozacak, belki eski eşini affetiğine pişman olacaktı ama önemli olan bu yaptıklarının onu cumartesi günü mutlu etmiş olmasıydı. Bir kez daha yaşamın tadına varmış, bir kez daha yaşama bağlanmıştı. Daha sonra ki günlerde yine sağlıklı yaşamak için şeker kullanmayacak, sabah kahvaltılarını bir bardak portakal suyuyla yapacaktı. Yalnız, fırsat buldukça sevgisini dile getirecek, anne babasının mezarını ziyaret etmekte artık eskisi gibi acı vermeyecekti. Daha uzun bir süre yatağında ölümü düşünerek uyanmayacaktı. Ta ki; yapmak isteyip yapamadığı, ertelediği işler birikip, kendisi için bir şeyler yapmadığını hissedene dek...